Dün, bugün ve yarın.
                Okul, evlilik, annelik/babalık, iş hayatı...
                Günleri, haftaları, ayları, yılları tut tutabilirsen.
                Merdivenlerin bir solukta çıkıldığı günlerden dizlerde dermanın kalmadığı...
                Saçların renk değiştirirken tel tel döküldüğü...
                "Bu kadar yeter!" kararıyla emekliliğin kapıya dayandığı...
                Geriye bakıp "Hey gidi günler..." dediğimiz bugünlere.
                Süreç o kadar hızlı ilerliyor ki...
                Zaman en değerli kavram; satılamayan, alınamayan geri gelmeyen.
                Biliriz en iyi değerlendirilip gelişigüzel tüketilmemesi gerektiğini.
                Hayıflandığımız o günlerden kazanılanları bugünlere taşıma hassasiyetini gösterebildiğimizde ancak teselli buluyoruz.
                Geçmişte kazanılan tecrübeler mutlak paylaşılmalı.
                Zaman kadar elbette anın değeri de fark edilmeli.           
                Sadece anı yaşayıp gözlemlerine ihtiyaç duyanları es geçersen.   
               Kazanımlarla dolu geçen yıllar boşa geçmiş.
                Ömür denilen yıllara vallahi 'Yazık olur.'
                **********
                Dedik ya hayat bir okul.
                Öyle bir okul ki, acı ve tatlı deneyimlerle tüm dersler önünüzde.    
                Akıp giden zamanda malzeme istemediğin kadar.
                Yılların yorgunluğu elbet hepimizin üzerinde.
                1990 lı yıllar; sekiz buçuk yıllık lösemiyle mücadelemiz.
                İnanılmaz şekilde bizi o denli yordu ki...
                Bedeli ağır olsa da bize kazandırdıkları yok mu?
                O günlerin duyguları, düşünceleri, gözlemleri, beklentileri...
                Lösemi hep negatif çağrışım oluşturur ya.
                İnsanların karamsar düşüncelere boğulduğu...
                Rahata kavuşulamayacak duygusuna kapıldığı...
                "Bu günleri atlatabilecek miyiz?" endişelerinin yaşandığı...
                Sayısız gelgitlerle sağlıklı düşüncelerden yoksun kalındığı...
                Akıllardaki soruların karşılığını ararken umutların törpülendiği...
                O günlerde yaşanmışlıkları olumluya dönüştürüp paylaşmaya çalışıyoruz.
                Mücadeleyi bugünlerde başkaları yaşıyor/yaşaması kaçınılmaz ise geçmişin kazanımlarına öyle gerek var ki.   
                Tecrübeler sır kalırsa koskoca ömrün çöpten farkı kalır mı?
                Artı değere dönüştürülecek o yaşanmışlıklar.
                Paylaşılmazsa gerçekten o yıllara 'Yazık Olur...'