Ortaokulu bitirip TEOG sınavları sonuçlarına göre liselere yerleştirilen 1 milyon 200 bin çocuğumuzun ardından LYS sonuçlarına göre üniversiteye yerleşecek gençlerin okulları da belli oluyor. Kayıtların ardından başka kentlerde okuyacak öğrencilerin kalacak yer sorunları başlayacak.

Üniversiteye başlayacak, özellikle de evlerinden ayrılacak gençlerimizin barınma ihtiyaçları vakıflara, tarikatlara bırakılmadan, bizzat devlet tarafından karşılanmalıdır.

Son günlerde üst üste, tarikatların yörüngesindeki vakıflarla eğitime dönük protokoller imzalanıyor! Önce MEB, Ensar Vakfı ile, ardından Aile Bakanlığı Muradiye Vakfı ile…

Türkiye, FETÖ gerçeğini yaşamış ve toplumda yarattığı travmayı hala atlatamamışken diğer tarikatların iştahını kabartan devlet kurumlarını, özellikle de gençleri bu odaklardan korumak gerekiyor.

Eğitim, artık temel bir hak olmaktan çıkıp; sosyal statü, iyi bir iş ve rahat bir yaşamın kapılarını aralayacak sektör olarak görüldüğü için, acımasız, rekabete ve hırsa dayalı bir yarış alanına dönüşmüş durumda. Aileler bu yarışın içinde,herkes kendi ekonomik gücü oranında koşuşturup duruyor!.. Ebeveynlerin çocukları için iyi bir gelecek tasarlamaları anlaşılabilir bir durumdur; fakat, her yarışta olduğu gibi kaybedenlerin kazananlara oranının daha fazla olduğu böylesine bir cebelleşmeye girmeye ve çocukları bu ortamın içinde mutsuz çoğunluğun üyesi haline getirmeye değer mi?

Öte yandan; servisinden, ev sahibine, kantincisinden kırtasiyecisine, simitçisinden gazozcusuna pek çok sektörü çocuklar besliyor!.. Herkesin fırsattan istifade etmek için öğrenci ve velilerin bu telaşından yararlanmaya kalktığı, hiçbir mesleki etiğin kalmadığı bir süreç yaşanıyor.

Ne yazık ki eğitimcilerin bir bölümü de bu tezgahın içinde. Özellikle bir dönem 'parasız eğitim-parasız sağlık' sloganlarını birlikte haykırdığımız kişilerin de-'ihtiyacı oldukları için değil', daha çok kazanmak, su akarken testiyi doldurmak için- bu oyunun parçası olmalarını üzülerek izliyoruz!..