1776 yılında, John Smeaton, kil ve kalkerden oluşan çimentoyu icat etti. Bundan kırk yıl sonra, Joseph Parker, kaliteli hidrolik çimento, septeria'yı keşfetti. Keşfinin üzerinden iki yüzyıl geçmiş olmasına rağmen, ülkemizdeki insanımız kadar çimento veya betonu seven başka birileri yoktur herhalde. Elbette, bu buluşlar insanlık açısından çok önem arz etmekte ve insanlık tarihi süreci içinde önemli bir yer tutmaktadır. Her şeyin ifratı veya tefriti arasında, orta yerde durma özelliğimiz olmadığı için, ülkemizin her yerini beton ile kaplama yolunu tercih ettik. Her ne kadar kullanış ve özellikleri bakımından mükemmel olan bu icadın kullanılmasında aşırıya kaçılınca da olumsuz birçok durumlarla karşılaşılmaktadır.

Her şeyden önce şunu ortaya koymak gerekir ki, şehirlerimiz, kentlerimiz ve köylerimiz planlanırken mutlaka, yaşanabilir mekanların ortaya konulmasında yarar vardır. Görsellik elbette önemlidir, fakat bundan önemlisi, mekanların insan fıtratına uygun olmasında yarar vardır. Şehircilik bakımından ülkemiz sınıfta kalmış durumdadır. Yüksek katlı yapıların, tower'ların çirkinlikten başka bir şey verdikleri yoktur. Ülkemiz, arazi rantının ortaya koyduğu bir yapılaşma içindedir. İhtiyaçtan fazla yapıların, ekonomiye zarar verdikleri gerçeği ortadadır. Burada da ortayı bulmak mecburiyetindeyiz. İhtiyaç kadar üretmek esas olmalıdır.

Bir yurtdışı gezim esnasında bir inşaat mühendisi bayan ile tanıştım. Benim Ziraat Profesörü olduğumu öğrenir öğrenmez hemen taarruza geçti. Efendim, ziraatçılar yeşile çok önem veriyorlarmış, bunun için birçok ülke yararına olan projeye sekte vuruluyormuş, vs. Oldukça da sinirlenmiştim. Sanki, Türkiye'deki tüm projeleri engelleyen insan bendim. Çok sathi bir mantık dedüksiyonu ile sonuca varmak istiyordu. Bugünkü bilimsel verilere göre, yeşil korunur, beton projeler, fabrika ve tesisler yapılabilir. Lütfen şunu akıldan çıkarmayalım, her şeyde öncelik sırası veya tercihler vardır. Tüm sosyolojik olaylara at gözlüğü ile bakarak karar veremezsiniz. Şunu aklına sok ki, dedim; betonun çirkinliğini, ancak yeşilin cazibesi ile kaybedebilirsiniz. Buna bir şey daha ilave etmek isterim ki, bu sorunuzun altında bazı şeyleri de ima ettiğinizi seziyorum. Söyler misin bana, İslamiyette yeşil niçin kutsaldır? Cennetin tarifinde bile yeşil ve akan sular niçin öndedir? Birçok ayet ve hadiste üzerinde vurgulanarak durulan renk, elbette yeşildir veya yeşil bitkilerdir. Eğer bu sözleri söylememiş olsa idim, zatı muhterem beni mutlaka belirli bir gruba ait olarak nitelendirecek idi. Camilerdeki birçok örtünün yeşil renkte oluşu, cenaze tabutlarının üzerinin yeşil renkli örtüler ile örtülmesi bunun çok anlamlı belirtileridir. Bunun yanında yeni yapılan camilerin çevre düzenlemesinin, acemice ve bizlere yakışmayan durumlarda olduğu gözden kaçmamaktadır. Yüksek bina ve tawer'ların arasında kaybolmuş, camilerimizi görüyoruz. Camiler geniş alanlara kurulacak şekilde planlanmalı, büyük gezinti ve dinlenme yerleri, şadırvanları olmalıdır. Allah'ın evine ibadet için giren Müslümanlara yaşanacak ortamlar vermeliyiz. Lütfen, bunun için Osmanlı dönemindeki camilere bakmanız kafidir. Yalnız, İstanbul'da da onların güzel görüntülerini ortadan kaldıran yapılaşmalara hüzünle bakmamak mümkün değildir. Niçin, bilimi, akıl ile yoğurarak en güzelini yapmaya çalışmıyoruz ki? Ecdadımızdan alacağımız bunca güzel örnek var iken, sadece betonun çirkin görünüşüne kurban oluyoruz. Rant ve para çok da önemli değildir. Geleceğe imza atacak eserler bırakmak önemlidir. Saygılarımla.