Yıllar önce yaşanan bu olayı hayvansever olarak dehşet diye nitelendiriyorum.

Bu kadar çok [Ah!] almak galiba Osmanlı'ya yaramamış olmalı ki ardından hızla çöküşe geçti.

3 Haziran 1910'da İttihat Terakki hükümeti döneminde İngiliz sefirini bir sokak köpeği ısırıyor. Bu olayın diplomatik bir kriz haline dönüşmesi sonucu İstanbul'da bir adet sokak köpeği bırakmamacısına tüm hayvancıkları topluyorlar.

Topladıkları 80.000 sokak köpeğini Hayırsız adaya bırakıyorlar.

Hayvanlar, burada açlık ve susuzluktan ölüyor. Hatta bazı hayvanlar, denizden geçen kayıklara bile yüzmeye çalışıyorlar bu cehennemden kurtulmak için.

Köpeklerin çığlıkları Balat sahillerini dahi inletiyor. Piyer Loti şöyle bir yorum yapıyor.

"Hiçbir zararı olmayan, kimseyi ısırmayan bu hayvanlar katliamların en iğrencine mahkum edildiler.

Hiçbir Türk uğursuzluk getireceği söylenen bu katliamı onaylamadı. Kimse bu işi üstlenmedi.

Bu yüzden serseri ve işsiz güçsüzleri ve suçluları görevlendirdiler.

Bu insanlar, işlerini demir çubuk ve kıskaçlarla yaparak köpekleri boyunlarından ayaklarından yakalayıp kan revan içinde Hayırsız adaya götürdüler."

Bir başka Fransız gazeteci ise şöyle anlatıyor duyduklarını ve gördüklerini.

" Köpeklerin büyük bir kısmı sahildeki kayalıkların üzerinde toplanmıştı. Çoğu güneş ve sıcaktan kavrulmuş bir halde idi. Serinlemek için kalan son güçlerini kullanarak su üzerinde kalmaya çalışıyorlardı. Bazıları ise arkadaşlarının cesetlerinden bir parça koparmaya çalışarak yaşam mücadelesi veriyordu. Bir kısmı ise, kaya kovuklarına sığınmak için bir delik arıyorlardı.

Diğer bir kısmı ise delirmiş bir vaziyette kendi etraflarında dönerek uluyorlardı.

Duyduğumuz feryatlar üzerine kaptan geminin düdüğünü çaldırdı.

Zavallı hayvanlar bir yardım sesi duymuşçasına heyecanlandı.

Bu sese hayvanların nasıl yalvarırcasına cevap verdiklerini size anlatamam.

Bilmem gözünüzde canlandırabilir misiniz? Feryat ve iniltilerin deniz üzerinde dalga dalga yayıldığını." Diye anlatıyor Fransız gazeteci.

Tüm bu olanlardan sonra İstanbul üzerinde yangınlar, depremler ve felaketler bitmiyor.

Belki de Osmanlı saltanatının çöküş sebebi oluyor bu haykırış ve yalvarmalar.

Bir İngiliz sefiri buyruk verince ölüyor tüm mazlumlar.

"Alma mazlumun ahını çıkar aheste " diyorlar ya…

Oysa sokak hayvanları bizim kültürümüzde hep vardı. Geleneğimizdi… Göreneğimizdi.

Dünyada ilk hayvan hastanesi bizde açılmıştı.

Kuşbazlar vardı... İnsanlar Kuşbazlardan aldığı kuşları salarak onları özgürlüğe uçururlardı.

"Niye salıyorsun " diye soranlara ise , "Allah'ın rızası için" diye yanıtlarlardı.

Şimdilerde ise bu toplumu tanımak mümkün değil. Allah'ın rızasını dahi yitirdik.

Mağdur insana mağdur hayvana zulüm edenler bunun acısını mutlaka bir gün çekerler.

Oysa Allah der ki; "Onlar benim sessiz ümmetimdir ve size emanetimdir"

Bugün İstanbul'da yaklaşık 400 bin sokak köpeği olduğu var sayılıyor.

Demek ki öldürdükçe çoğalarak geri gelmişler. Belli ki onlar da hesap gününü bekliyorlar.

Bugün Kısırkaya'da benzer sesleri duyabilirsiniz.

Dileğim bütün bu zulmü yapanlar ve yaptıranlar hiç huzur bulmasın.

Çünkü onlar öldürüldükçe çoğalacaklar.

Çoğaldıkça bedduaları ve ahları bitmeyecek

Emanete ihanet etmeye devam edin…

Depremler, yangınlar, seller, felaketler bugün de hiç bitmiyor.

Huzur vermeyenler hiç huzur bulamayacak…

MERHAMET ETMEYENLER, MERHAMET BULAMAYACAK...