İki yol vardır insan için; ya zamanında görüşlerini açıklamak ve o görüş doğrultusunda mücadele etmek ya da iş işten geçtikten sonra ağlayıp sızlanmak, eş dost meclislerinde dert yanmak. İş işten geçtikten sonra dert yanmanın hatta ağlayıp sızlanmanın, feryat figan etmenin faydasını gören yoktur. Doğru olan zamanında ayağa kalkmak, biraraya gelmek ve hakkı olanı bütün yasal yolları deneyerek istemektir. Bu kent susmanın faturasını ödemektedir ve ne yazık ki bundan sonra da ödemeye devam edecektir.

Samsun'un yeni valisi Sayın Osman Kaymak daha ayağının tozuyla, 'Bu kentin sanayideki konumun bu kente yakışmadığını' vurgularken yerden göğe kadar haklıydı. Ama sadece bu kentin değil, bu ülkenin sayılı işadamlarından birisi olan Cemal Yeşilyurt'un '500 milyon dolarlık yatırım' için yeterli arsa isteği karşısında da bir o kadar çaresizdi.

Samsun Organize Sanayi Bölgesi bu ülkedeki ilk teşebbüslerdendir. Şimdi her biri alıp başını giden, organize sanayi bölgelerinin ikincisi, üçüncüsü, dördüncü ardı ardına gelen diğer kentlerle birlikte adım atıp hala birinciyi bile gerçek bir organize sanayi kimliğine kavuşturmayan bir kentten bahsediyorum. İster o yılların etkili ve yetkililerinin 'hayallerinin küçüklüğünden' isterseniz tahsislerin kent çıkarına değil eş dost çıkarına yapılmasına veriniz, sonuç değişmez. Alan küçük tutulmuş ve parseller yanlış dağıtılmıştır.

Büyütülemez mi? İşin erbabı bilir ama istenirse niye büyütülmesin? 'Ehemle mühim, elzemle lüzumlu' arasındaki tercih doğru yapılırsa bu kent de bu ülke de hayati yatırımları için gerekli finansmanı bulacak ekonomik güce sahiptir.

Bu kent suskunluğun ikinci darbesini 2003'te 'teşvik kapsamı' dışında kalarak yemiştir ve hala onun etkisindedir. Sorun sadece Samsun'un teşvik kapsamı dışında kalması değildi, asıl sorun çevresindeki tüm illerin teşvik kapsamına alınmasıydı. Amiral gemisinin teşvikten yararlanamadığı bir donanma garabetidir bu hal. Hangi işadamı hemen sınırın öbür tarafındaki teşvik avantajını bir kenara bırakıp da Samsun'a gelirdi ki? Gelmediler; tam tersine gidenler oldu. Bu kentte kalanlar ya büyüyemiyor ya da kent ve hatta ülke dışındaki ikinci, üçüncü yatırımlarıyla büyüyorlar.

O gün sustuk, bugün de susuyoruz. O gün de iş işten geçtikten sonra yakındık bugün de yine iş işten geçtikten ve sıkıntıyla yüzleştikten sonra konuşuyoruz. Şu Samsun-Çarşamba Havaalanı'nın 'onarım' gerekçesiyle kapatılmasından bahsediyorum. Erbabı, kapanmadan onarımın mümkün olduğunu ve birçok yerde uygulandığını söylüyor. İhale şartları da açık; tamirat kapanmadan yapılacaktı. Ama nedense 'ihale şartlarının ihaleden sonra değiştirilmesi' gibi bir garabete başvuruldu ve havaalanı kapatıldı. Kimse de en ufak bir gerekçe açıklama ihtiyacı duymadı. Hatta bazı etkili ve yetkili makam sahipleri de konuyu soran gazetecileri bir güzel payladı.

Birilerinin bu kent halkına bu ihtiyacın nereden doğduğunu bir medeni üslupla açıklaması gerekmez mi? Servis aksamalarındaki rezalet hikayeleri ayyuka çıkmışken; birilerinin hiç olmazsa bu feryatlara kulak vermek ve çare bulmak gibi bir ahlaki ve idari sorumluluğu yok mu? Buradan başlamak durumundayız. Sormaya, sorgulamaya bu en masum soruyla başlamak ve netice alıncaya kadar ısrar etmek. Belki de kendi geleceğimiz adına atacağımız ilk adım olabilir. Allah'ın tüm güzellikleri ve kalkınma için tüm imkanları bahşettiği bu şehir, suskun insanların kenti olmamalı; bu suskunluk bu şehre de bu şehrin şanslı insanlarına da yakışmıyor.