Kudsi Erguner'den duydum bu harika ifadeyi. 'Ruh zarafetimizin kayboluşundan' yakınıyordu bir söyleşide. O ana kadar hiç düşünmediğim bir konuydu bu. Bırakın düşünmeyi aklımdan bile geçmemişti bu iki kelimeyi yan yana getirmek ve hem toplumsal bir hastalığa teşhis koymak hem de aynı zamanda tedavinin reçetesini yazmak. Her şeyin ruhta başlayıp yine ruhta bittiği, derdimizin de dermanımızın da burada olduğu bundan daha güzel ve daha doğru nasıl anlatabilirdi ki?

İmparatorluk bakiyesi bir toplum olarak kaybettiğimiz topraklara yanıyoruz da kaybolan kültürümüzden, o kültürü sabırla inşa ettiğimiz kelimelerden hiç bahsetmiyoruz. Asıl kaybımız kelime hazinemizin her geçen gün biraz daha fakirleşmesinde. İki üç yüz kelimeyle konuşuyor üç dört yüz kelimeyle yazıyoruz. Daha doğrusu konuştuğumuzu ve yazdığımızı zannediyoruz. Bu sayıda kelimeyle konuşmak ve yazmak, belki birkaç bin yıl önce mümkün ve yeterliydi ama günümüzde hiçbir toplum bu kadarlık bir kelime haznesiyle yetinemez. Eğer ilerlemek, bırakın ilerlemeyi, mevcut yerini korumak istiyorsa şayet, en az birkaç bin kelimeyle konuşup beş altı bin kelimeyle okuyup yazmak zorundadır her toplum.