Dünkü yazımda Hatay meselesini irdelerken 1937'nin bir gece yarısı biri Ankara'dan biri de İstanbul'dan iki trenin Eskişehir'e hareket ettiğini aktarmıştım. Ankara'dan kalkan trende 'Hatay için Fransızlarla savaşmayalım' görüşündeki Başbakan İsmet Paşa ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İstanbul'dan giden trende ise 'Hatay benim şahsi meselemdir' diyen Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yakın arkadaşları vardır.

Eskişehir'de uzun bir görüşme olur; Ankara'dan gelenler alacakları talimatı almışlar, İstanbul'dan gelene 'Hatay konusunda gerekli çalışmaları yapacaklarına dair güvenceleri' vermişlerdir. Görüşme sonrası Ankara'dan gelenler geldikleri yoldan geri dönerken; Mustafa Kemal Atatürk, Ankara'ya Ulukışla ve Kayseri üzerinden gider.

Ertesi günü Yunus Nadi'nin Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşe yazısı oldukça önemlidir. Çünkü yazı bizzat Atatürk tarafından dikte ettirilmiştir, onun görüşlerini yansıtmaktadır ve bu herkes tarafından bilinmektedir. Yazıda 'Hatay meselesinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti, haysiyet ve izzetinefsini müdafaa etmek zoru ile hareketlerin en ileri derecesine gitmek mecburiyet ve kararındadır' denilmekte, daha sonra da şu ifadeler yer almaktadır:

'Türkiye başka cephelerdeki kuvvetlerine asla ve kata zerre kadar halel gelmemek üzere İskenderun, Antakya ve havalisini yalnız 24 veya 48 saatte ekstra milli kuvvetleriyle işgal edebilir ve aynı kuvvetlerle bütün Suriye'nin işgali nihayet çok mahdut bir zaman meselesidir.

Amma denilecek ki, bu Fransa ile bir harptir; bunu Türkiye ister mi? Açık söyleyelim ki, istemez, fakat mecbur olduğu zaman bunu böyle yapabileceğinden emindir ve bu hesaba, icap ederse bütün dünyaya karşı koymaya hazırdır.'

Kayseri üzerinden Ankara'ya dönerken trende Kılıç Ali'nin arkadaşlarından birisi, Ankara'da ise Hasan Rıza Soyak ' Karşı taraf hakkı teslim etmemekte ısrar eder ve silaha sarılmaktan başka çare kalmazsa ne yaparız?' diye sorar. Atatürk'ün cevabı oldukça ilginçtir:

'Fransız sefiri Mösyö Poncot'a açıkça söylediğim gibi bu dava benim şahsi davamdır ve icap ederse yine şahsen halletmem gerekir. Binaenaleyh şayet böyle bir zaruret karşısında, yani işi silahla halletmek zorunda kalırsak, tutacağım yolu da çoktan kararlaştırmış bulunuyorum. Böyle bir durumda derhal Devlet Reisliğinden, hatta mebusluktan istifa edeceğim, serbest bir Türk vatandaşı olarak bu işte çalışan arkadaşlarla beraber Hatay topraklarına geçeceğim. Bildiğin gibi bunun her zaman imkanı ve çok emin yolları vardır. Oradaki mücahitlerle ve Anavatandan kaçıp bize katılacağından şüphe etmediğim kuvvetlerle, meseleyi yerinde ve içten halletmeye çalışacağım; isterse Türkiye Hükümeti beni ve arkadaşlarımı asi ilan eder ve hakkımızda takibat da yapar.'

Söz konusu 'Anavatandan kaçıp kendilerine katılacağından şüphe etmediği kuvvetlerin' hazırlanmasını da Milli Mücadele kahramanlarından Muğlalı Mustafa Paşa üstleniyordu. 'Sivil giyinmiş beş bin asker ve subay on beş gün içinde emrinize hazırdır Paşam' demişti.

Kendisinin Cumhurbaşkanlığından, bazı arkadaşlarının da görevlerinden istifasına gerek kalmadı. İkinci Dünya Savaşı'nın doğum sancılarının fazlalaştığı günlerde anavatanı tehdit altında olan Fransa bir de Türkiye'yle çatışmayı göze alamadı. Mustafa Kemal onların şartlarını ne kadar iyi biliyorsa onlar da Mustafa Kemal kararlılığını ve Türk milletinin en olmayacak işi en olmayacak bir zamanda en büyük başarıyla sonuçlandıracağını o kadar iyi biliyorlardı. Geri adım attılar ve Hatay Devleti'nin kuruluşunu sağlayan anlaşmayı imzaladılar.