Adeta sağanak gibi yağan algı bombardımanından korunmak için gerçeğe sığınmak ya da doğrunun yanında yer almak her geçen gün daha da zorlaşıyor...
Çünkü, toplumda "fanatizm" hastalığı salgınlaştıkça, doğruyu söylemeye çalışanlar linç edilmek isteniyor...
Neden böyle tahammülsüz hale geldik ya da getirildik?..
Siyasette, sporda ve medyada bunun örneği çok!..
Mesela, bu ülkede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı hiç mi doğru iş yok?..
Veya yanlış yaptığı olmadı mı?..
Kılıçdaroğlu'nun veya Bahçeli'nin doğrusu, yanlışı yok mu?..
Birinin yaptığı işi takdir etmişseniz, yafta hazır: "Yandaş-candaş" Eleştiri varsa karşıdan "Hain-düşman" sesleri yükselmeye başlıyor...
Dahası da sosyal medyada hakaret yağıyor...
"Tümden ret" çarklarının arasında kalan insanlar, aşırı düşkünlüğün yarattığı körlükle gerçekleri görmek istemiyor...
Sporda mesela...
Özellikle 4 büyük kulübün taraftarları ve yönetimleri arasında durum farklı mı?..
Hele de bu takımların birbirleriyle yaptıkları maç sonrasında...
Satırlı ve döner bıçaklı kavgaları söylemiyorum bile...
Medyadaki "tümden ret" alışkanlığı yıllardır var...
Bir medya grubu iktidara yakın yayın yapıyorsa muhalefeti, muhalefette ise "hasmane" bir tutumla atılan manşetler ya da köşe yazıları da toplumdaki fanatizmi körüklüyor...
Bu sosyal olgunun cenderesinde kalan bir toplumda, karşı tarafa söz vermek, dinlemek ya da tahammül etmek gibi bir anlayışın gelişmesinin önü de kesilmiş oluyor...
Böyle bir toplumda demokrasi kültürünü yaşatmak mümkün müdür?..
Düşüncelerini siyah-beyaz renkler gibi sabitleyenler, her iki rengin de onlarca tonu olduğundan bihaber yaşadığı fanatizm batağındaki bu ruh haliyle, yarın utanabileceği şeyleri yapmaktan geri kalmıyor...
Yani, fanatizm hastalığı duyguların ölçüsüzlüğüyle insanlarda pişmanlıklar yaratabiliyor...
"Dostunu severken ölçülü sev, günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da buğzunu (kaş karartma) ölçülü yap, günün birinde dostun olabilir' diyen Peygamberimiz Hz. Muhammed, fanatizm körlüğündeki insanları, asırlar öncesinde uyarmış bile...