Dünkü Hürriyet Gazetesi'nin internet sayfasında bir harita ve haritanın yanında hem yürek yakan hem de yüz kızartan bir başlık: 'Utanç Haritası!' İllerin üzerinde değişik rakamlar var; rakamlar ağabey, kardeş, koca ya da sevgili olan en azından o sıfatı kullanan biz erkekler tarafından yedi yılda öldürülen kadınların sayısı.

Haber uzun, haber acı ve haber utanç dolu; hepsini değil sadece özetinin de özeti bir bölümünü vermekle yetineceğim. Habere göre '2010'dan bu yana en az 377 kadın boşanma veya ayrılık sürecinde öldürülmüş. En az 339 kadın öldürülmeden önce şiddet görmüş ya da tehdit edilmiş. En az 223 kadın güvenlik amacıyla resmi makamlara başvurduğu halde öldürülmüş. 957 kadının katili ya kocası veya erkek arkadaşı.

Sevdiğimizi öldürmek, nasıl bir duygudur? Yok, hayır; duygu değildir o, bir eğitimdir ya da daha doğru ifadesiyle bir yanlış eğitimdir. Sevmekten ayrı bir duygudur sevdiğimiz kadını sahiplenmek. Birisi fedakarlıktır diğeri bencillik. Birisi vermek üzeredir ve yücedir, diğeri almaya adaydır ve sonu kan deryasına dalmaktır. O deryadan sevgiye değil cinayete ve ebedi nedamete kulaç atılır. Ama genç bunu anlamaz, anlayamaz, çünkü toplum ona sevmeyi değil tam tersini, almayı, ölme ve öldürme pahasına almayı öğretti.

Mecnun, Ferhat, Kerem ya da diğerleri, söyler misiniz bizim halk edebiyatımızdaki aşıkların hangisi sevgilisini aldı, alabildi ya da alamayınca acımasızca çekip öldürdü? Aşk yaşamak ve yaşatmak değil midir? Kendini öteki için feda ederek hem ötekini yaşatmak hem de ötekinde yaşamak değil midir?

Bakmayın şimdilerde böyle yazdığıma, ben de o kültürden geliyorum, ben de çok çektim o korkuları ve ben de çok patlattım bugünlerde artık bana anlamsız gelen o gençlik naralarını: 'Ya benimdir o kadın ya da kimsenin! Bana yar olmayanı ben başkasına yar etmem!' Bir taraftan 'kadere ve evliliğin taktir-i ilahi olduğuna' inanacağız ama öbür yandan kaderi ya bıçak ya da tabanca zoruyla değiştirmeye kalkacağız, öyle mi? İnancımız mı noksandı yoksa bilmeden isyanda mıydık? Hiç sormadık, sorgulamadık, artık sorsak mı?

Haritada il il cinayet sayısı verilmiş ayrıca. Tabii İstanbul her listede olduğu gibi bu listede birinciliği kimseye kaptırmamış. Onu İzmir, Ankara, Adana izliyor. Yaşadığım kent de maalesef oldukça yukarılarda, Türkiye ortalamasına göre değil ama sevdiğimiz ve yaşamaktan keyif aldığımız bu kentin nezahatine göre oldukça yukarıda.

Bir kent var, evet sadece bir kent, 2010'dan bugüne kadar hiçbir kadının kocası, ağabeyi, kardeşi ya da aşığı tarafından öldürülmediği bir kent: Bayburt. Onun için 'Bayburtlu Olmak Varmış' diye başlık attım ya bu yazıya. Olmayacağını biliyorum ama yine de bu yazıyı bir gün, hem de çok uzakta olmayan bir gün bütün Türkiye'nin tüm cinayetlerden arınmış bir haritasını ölmeden görmek temennisiyle bitireceğim. Hayali bile güzel değil mi?