Başarılı olmayan birçok denemeler olmasına rağmen, 1946 yılında çok partili demokrasiye geçtik. Aradan 71 yıl geçti ve zaman, zaman da demokratik yaşamımız kesintilere uğradı. Bu arada anti-demokratik idareler sebebi ile birçok insanımızın mağdur olduğunu ve bu sebepten kurban verdiğimiz gerçeğini inkar edemeyiz. Bütün bunlar geçmişte kalmış olmakla birlikte, bunlardan ders çıkararak, gerçek demokrasi yolunda mesafe kaydettiğimizi söylememiz de pek mümkün değildir. Bir ülkede en çok erozyona uğrayan ne var ise, onunla ilgili diğer bazı hususlar ortaya çıkmaktadır. Mesela, üretime bağlı paranın olmadığı yerde, bankalar çoğalır. Üretim yerine sadece ve sadece para üzerinden veya rant getirecek bazı hususlar üzerinden kazanç temin edilmeye çalışılır. Geçmişten bu güne parti liderlerinden hep demokrasi dersini dinliyoruz, ama hepsinin milletvekili adaylarını, demokratik ölçüler içinde seçtiklerine şahit olmuyoruz, olamıyoruz. Dünya ölçeğinde baktığınız zaman, demokrasi ile idare edilen ülkelerde böyle sistemlerin olmadığını görürüz. Sadece bir idari sistemin adına demokratik kelimesini takmakla, oraya demokrasiyi getirdiğinizi söylemeniz mümkün değildir. O sistemin gerektirdiği bütün hususları, müesseseleri ile ve demokrasinin kriterleri içinde çalıştırarak yürütmek gerekir. Bunun ülkemizde olduğunu söylemek de pek mümkün değildir. Bunun yanında, liderlerin seçim konuşmaları da bunu açık olarak göstermektedir.

Bütün bu aksaklıkların temelinde yatan en önemli hususu ise, demokrasiyi içine sindirmiş bireylerin yerine, kula kul olma zihniyetinde yattığını görüyoruz. Herkes sadece taraftarı olduğu partiyi, futbol takımı fanatiği gibi tutmaktadır. Açıkça, ifade etmek yerinde ise, ülke çıkarları ve menfaatleri bir tarafa itilerek, her şey ne kadar fazla oy alırım çabası üzerine kurgulanmaktadır. Bunun için oy alabilmeye yönelik her türlü taviz verilmektedir. Geçmişte oy vermeyen illerin yatırımlardan mahrum edildiğini veya ilçe yapıldığını da gördük.

Daha önce de üzerinde defalarca durmuştum. Demokratik bir idare sistemi içinde etnik ve dini esasa dayanan partiler olmamalıdır. Herhangi bir etnik unsura hitap edecek şekilde kurulan bir parti iktidara geldiği takdirde, o etnik grup içinde olmayan insanlar ne olacak, ikinci sınıf vatandaş mı olacaklardır? Bunun gibi, herhangi bir dini gruba hitap eden parti için de durum aynıdır. Eğer demokrasi esas olacak ise partiler kuruluş ilkeleri olarak geniş tabanlı olmak ve geniş bir tabana hitap etmek mecburiyetindedirler. Elbette, anayasa gereği görünüşte bu böyle olmakla birlikte; uygulamada bunun böyle olmadığı gerçeği de gözden uzak tutulamaz. Demokrasinin istediği özellikleri taşıyan kişilerin, hür iradeleri ile oylarını kullanmaları gereği de ortadadır. Şunu da burada açıkça ifade etmeliyiz ki, dünyada hiçbir ülke, gerek din ve gerekse etnik olarak saf değildir; diğer bir deyimle böyle bir ülke yoktur. Bu böyle olmasına rağmen, demokratik ülkeler gerek etnik, gerekse dini ayrılıkları demokrasinin birleştirici ve beraberce yaşamanın faziletleri üzerine inşa ettikleri idare sistemleri ile başarmaktadır. Yoksa, onlarda da bu problemlerin olmadığını söylemek mümkün değildir. Gelişmiş ülkelerde bu işler konsensüs ile sağlanırken; gelişmemiş veya demokrasilerini yeteri kadar güçlendirememiş ülkelerde bu, baskı ve demokratik yollardan ayrılma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Özellikle de, seçim zamanlarında verilen tutarsız vaatler ve söylemler, bu olayları tetiklemektedir. Diğer çok önemli husus ise, ortalıkta kısa vadede bir seçim olasılığı olmamasına karşılık, liderlerin yarın seçim olacak gibi olan konuşmalarına hayret etmemek mümkün değildir. Diğer çok önemli olan husus ise, ülkemizde ön seçimin geleneksel olarak, demokrasimizin bir parçası olamamasından kaynaklanmaktadır. 'Odunu aday olarak göstersem bile, milletvekili seçilir' diyenleri de gördük. Demokrasinin fazileti icabı, mutlaka ön seçim yapılmalıdır. Bunun sonucunda, milletvekili; parti başkanından daha çok kendisini seçen seçmenine karşı saygı duyacaktır. Bu olmadığı takdirde, partiler arası bir seçim sonucu ile alınan oylara göre, demokrasi yürütülmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, başarısız olan liderlerin makamlarını başkalarına bırakmaları da en önemli husustur. Yeni gelen başarılı olur veya olmaz, bu husus önemli değildir. Esas Türkiye'nin kazanmasıdır. Saygılarımla.