Osmanlı dünya tarihinin, en geniş coğrafyada en uzun hüküm süren en muhteşem iki imparatorluğundan birisidir. Böyle bir cihan imparatorluğunun yıkılışını tek bir sebebe bağlamak söz konusu olamaz. Böyle akıl ve bilim dışı bir yaklaşımı kimse benden beklemesin. Ama birçok amil arasında bir sıralama yapmak herkesin hakkıdır ve ben bu hakkımı önce 'bilime sırt dönmek' sonra da ahlaki plandaki yozlaşma ve diğerleri şeklinde bir sıralama yaparak kullanacağım.

Bilime sırt dönmek daha önce de yazdığım gibi Kanuni döneminde Ebussuud Efendi'nin 'müspet bilimleri/fen bilimlerini' seman medreselerinin programından çıkarmasıyla başlar, bir de Müslümana Kur'an öğrenmenin dışında yabancı dilin caiz olmadığına dair fetva vermesiyle. O zamana kadar sadece İstanbul yüksek medreseleri beslemez Osmanlı Türkünü fikir ve fen planında; Semerkant, Buhara ve Tebriz medreselerinden İstanbul'a, İstanbul'dan da oralara müthiş bir alim, sanatkar, bilgi ve sanat akışı vardır. Müslüman Türk dünyası, birleşik kaplar misali birbirini beslemektedir. Ancak 17'nci asra girerken artık bu karşılıklı bilgi, fen ve sanat adamı trafiği de bilgi ve estetik akışı da durur. 17'nci asra kadar gelişmenin dinamiği ve öncüsü olan medrese artık her türlü yeniliğin ve gelişmenin karşısındadır ve yıkılışın en önemli müsebbiplerinden birisidir.

Bugün 'bilim, alim ve medrese' dediğimizde; anladığımızdan çok daha dardır bu kelimelerin 17'nci asırdaki anlamı. Prof. Dr. Bayram Kodaman 'Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi' adlı akademik çalışmasında bu noktaya temas eder. Onun ifadeleriyle anlatırsak 'İlim, nakil ve akıl yollarıyla, yani kitap ve sünnetten gelen, kıyas ve icma ile yorumlanarak geliştirilen şeriat bilgisidir. Alim ise bu bilgiye, yani şeriat hukukuna vakıf olan kimsedir. Medrese de bu bilgilerin verildiği yerdir. Günümüzde çok sık kullanılan 'ulema' ise alimin çoğuludur, yani alimler demektir.' Bu ifadelerin hiçbir yerinde fen ve sanatla, ekonomi ile ilgili en ufak bir bilgi kırıntısı yoktur.

Zaman içerisinde medreseler bir taraftan ilerlemenin önünde engel öbür taraftan da askerden kaçmanın aracı olmuşlardır. Osmanlı'da 'medrese hocaları ve öğrencileri' askere alınmazdı. Üçüncü Selim'in Enver Ziya Karal tarafından yayınlanan Hattı Hümayunlarında oldukça ilginç ama bir o kadar da acı iki bölüm vardır. Hünkar, ulemanın da askere gitmesinin moral açıdan faydalı olacağını düşünür ama ulema buna yanaşmaz. Üçüncü Selim 'Anlardan gelecek Allah'tan gelsün. Hüdayı mütaal(Yüce Allah) anlara muhtaç eylemesin'