AK Parti'nin kuruluş yıldönümü bilbordlarda, '16 yıllık sevda' şeklinde afişe edilmiştir.

Bunu gördüğümde hemen, 'HAYIR' diye bağırdım.

Neden mi?

Çünkü, milletin inanç ve değerleriyle barışık bir yönetim kadrosu sevdası 16 yıl önce değil, 160 yıl önce 1839 tarihli Tanzimat Fermanıyla doğmuştur.

Fermanın birinci maddesinde 'Ülkenin aksayan iç ve dış sorunların çözülebilmesi için '150 yıldır uygulanmayan ve kopulan İslami ruha yeniden dönülmesinin' gereğine vurgu yapılmıştı.

Demek ki, işlerin aksamasının temelinde ruh kopukluğu vardı.

İlerleyen yıllarda söz 'Ferman'ın değil de yetişen kadroların olmuş ve İslama değil, Batıya dönülmüştür.

Giderek milletin değerlerine yabancılaşan bir Osmanlı bürokrasisi oluşmuştur.

Osmanlı'nın yıkılışına ortam hazırlayan bu bürokrasinin zihniyeti kahır ağırlıkla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne miras kalmıştır.

İş öyle bir noktaya gelmiş ki, bırakın değerlerden kopuk yaşamak, milletin değerlerine doğrudan müdahale eder hale gelinmiştir.

Bu durum insanımızı devlet ve bürokrasi düşmanı haline getirmiştir. Devlet-millet barışı bozulmuş, karşılıklı güven sarsılmıştır.

Millet kendisi ile camiye gelecek makamlı-makamsız memura hasret kalmıştı. Kendisiyle camiye giren memuru ise yüceltir, dilinden düşürmez ve parmakla gösterirdi.

Milletin Cumhuriyet demokrasisinde seçtiği Cumhurbaşkanı laikliğe aykırı diye camiye girmez, iktidar yaptığı partilerin kurmuş olduğu hükümetler Kur'an'ını, ezanını, başörtüsünü, namazını, cumasını ve hatta Allah'ın ve Peygamberinin adının gazetelerde yer almasını dahi yasaklamıştır.

Milletin içinde bir özlem vardı: Kendi değerleriyle barışık, yücelişini bu değerlerde arayan, çağı, Türkiye'yi ve dünyayı iyi okuyan, bilimi ve teknolojiyi harmanlayan bir nesil yetiştirip iktidar yapmaktı.

Bu özlem, alnı secdeye varan her Müslümanın özlemi ve sevdasıydı. İşte AK PARTİ'ye bir de bu rüyanın ve özlemin tecessüm etmiş şekli olarak bakmak gerekir. 16 değil, 160 yıllık bir sevda!

160 yıllık sevdanın neresindeyiz? Selam ve sevgi ile inşallah bir başka yazımızda diyoruz.