37 yıl oldu bir sabahın kör saatinde milletin parası ile alınan silahların yine millete çevrilmesi.

Bekleniyordu.

Çünkü 12 Eylül'e rahmet okutacak işler yapılmaktaydı.

Her gün milletin evlatlarından 15-20'i 'kim vurduya' gidiyordu.

Ülke sokak sokak, mahalle mahalle paylaşılmıştı.

Herkes kendisine ' kurtarılmış bölgeler' ihdas etmişti.

Ortada ne can ve ne de mal güvenliği vardı.

Sabahleyin çocuklarını okula, eşini işe gönderen anneler duaya durmakta , birilerinin silahından çıkacak kurşunun kurbanı olmayacağından emin değillerdi.

Öldüren kahraman, öldürülen ise şehit oluyordu.

Biri devrimci diyorsa öbürü ülkücü ve akıncı diyordu.

Çoğu zaman her iki tarafın maktulleri aynı silahla gerçekleşmekteydi.

Silahlar ve eller aynı fakat, ölenler farklıydı.

Ortada siyasiler değil, sıkıyönetim komutanları vardı. Ama yine de akan kan durmuyordu.

Beylerin gerekçeleri ülkeyi askeri ihtilal kıvamına getirmekti.

Öyle de oldu.

Ve sonuçta beklenen gün ve saat gelmişti.

Bir 12 Eylül sabahında milli irade gaspçıları milletin iradesine müdahale etmişlerdi.

Onlara göre her şey kıvamındaydı: Takvimler 13 Eylül'ü gösterdiğinde akan kan durmuş, her şey süt-liman olmuştu.

Ama hiç kimse akan kanın, alınan canların, bağrı yanan annelerin, yetim kalan çocukların, dul kalan kadınların ve kaybolmuş servetlerin hesabını soramamıştı.

Ve tam 37 yıl oldu. Zerrelerin hesabının sorulacağı ve verileceği bir günde milletimizle birlikte bizim de soracağımız hesabımız vardır. 'Zalimler için yaşasın cehennem' temennimizle selam ve sevgi ile…