2001 öncesinde sağlık hizmeti bekleyen halkın çığlıkları hala kulaklarımda. Bugün Sağlık Turizmi Yasası'ndan söz edebilme noktasına geldik. Ne mutlu! Emeği geçenleri kutluyorum. Ancak yeterli mi? Hayır. Genel Yayın Yönetmenim Sayın Necdet Uzun'un ifadesiyle artık helikopterlerle dağlardan hasta naklinin haber değerinin bile kalmadığı noktaya gelsek bile yine sorunlar, dertler var.

En büyük sorun, artan nüfus hızına cevap verememe yüzünden hasta beklentileri tam karşılanamıyor özellikle büyük şehirlerde. Hekim ve laboratuvar kuyruklarından kurtulamadık tam anlamıyla daha. Hekim hataları da ekran haberlerinde yer alabiliyor yine. Bu hatalar nedeniyle hasta sahipleri başarılı uzman arayışına giriyor. Arayış yolunda da görüyor ki güven duyacağı hekim ya özel hastanede ya muayenehanesinde ya da devlette hasta bakmıyor. Hekimlerin eğitim aldığı değerli hocalar, önemsenmeme küskünlüklerini vurguluyor.

Sağlık bürokrasisi ise kimilerine kazanç, kimilerine zarar getiren yönetmeliklerle hizmet vermek isteyenlerin eleştiri ve tepkileriyle cebelleşip duruyor. Yok şuraya poliklinik olur olmaz, yok buraya eczane olur olmaz… vb. Hizmet odaklı değerler dengesi olsa böyle gereksiz işlerle uğraşılır mı?

Cihazlar sürekli arıza veriyor, malzeme üreten firmalarla hastane yönetimleri arasında anlaşmazlıklar oluyor. Örneğin Ankara Üniversitesi'nde Protein Elokrofarez ve immunfiksasyon tahlillerinin zaman zaman yapılamadığı yakınmaları duyuyorum hep okurlarımdan. Kit yokluğu, cihaz arızası, personelin maaşının döner sermayeden karşılanması gibi nedenler öne sürülüyormuş. Gidilen özel kurumlarda da vatandaşın bütçesini zorlayan rakamlar dile getiriliyor.

Büyük kentlerin doğadan uzak, hatalı tarım politikası yüzünden sağlıklı gıda alamayan yüreği kabız olmuş insanlarının organları hastalanıyor. Bu yüzden sürekli sağlık harcaması içinde devletimiz de milletimiz de. Tarım politikasının sağlık politikasıyla bütünleşmesi gerektiğini ileri süren uzmanların ilginç açıklamalarıyla insanlar bunalıyor ve güven duygusunu kaybediyor. Sağlıkla ilgili konuşması gerekenler arasında görüş ayrılıklarının medyaya yansıması da bu duyguyu körüklüyor tabi. Halkın sesine yansıyan bu sorunlar, dertlerle yüz yüzeyken Bakanımız Sayın Ahmet Demircan göreve geldi:

TRT Haber'de Anadolu medyasının mensuplarının karşısına çıktı bir ay içinde. Dikkatle izledim. Sorulara makul ve mantıklı cevaplar verdi. Şimdi kesildi halkın sesi. Şok denebilir buna. Dikkatle izlemede herkes. Galiba yakında sağlıkta çok iyi gelişmeler olacak umudu yeşerdi.

Bir kere ilaçta, cihazda yerli ve milli olma; büyük firmaları yerli sanayicilerle işbirliğine teşvik, sağlık yönetimini çok başlılıktan kurtarma…gibi politikaların hayata geçirileceğinin açıklanması bir ilk (!) İnsanlar heyecanlandı adeta, onlarca telefon aldım; o nedenle Sayın Bakanımı kutlamak istiyorum. Halkın sesi bu! Üniversitelerin içine düştüğü sıkıntılardan da haberdar olduğunu özellikle vurguladı Sayın Demircan. Sürekli istişare halinde olduğum değerli akademisyenlerin de dikkatini çekmiş sözleri. Neler duyuyoruz(!)dediler.

Politik anlayışını ve insana bakışını çok yakından uzun süre izleyerek fikir sahibi olduğum Sayın Demircan; gönüllerden gönüllere yollar açacaktır. İnanıyorum ki devlet bakanlığı tecrübesinin de verdiği güçle sağlıkta hizmet verenlerle alanları memnun edecek ciddî politikalar geliştirecektir. Şimdi bütün gözler onda, eller alkış tutmaya hazır. İyi tarımla sağlıklı gıda politikası izlemesi gereken Tarım Bakanlığı, bilim insanları, alan araştırmacıları ve kendine umutla bakan, göreve gelişiyle heyecanlanan yakın dostlarıyla istişarelerini hep sıcak tutacaktır. Bürokrasisine de aynı ruhu vereceği için halkın sesini duyabilecektir. Böylece de tarih önünde hep hayırla yad edilecektir. Milletine yeni yarlar açma, yeni umut olma yolculuğu hayırlı olsun!