Tüm canlılar, dünyaya eşit koşullarda gelir.
Ancak zamanla lasifikasyon ve sosyolojik etkenlerle, farklı statülere ayrılır.
Hayvanlar da en az bizim kadar yaşam hakkına sahiptir. Yaratandan ötürü tüm yaratılanı sevmek ve saymak, insan olmanın gereğidir.
Hayvan onuru ile insan onuru eşit olup statüleri farklıdır.
Hayvana ve insana aynı canı ve nefesi bağışlayan yüce Tanrı'dır.
Kur'an- ı Kerim'de hayvan haklarına çok büyük önem verilmiştir.
Kurban Bayramı ise fakirleri sevindirmek için bir vesile olup aynı zamanda bir ritüeldir.
Dini vecibeleri yerine getirirken; hayvanlarımıza saygılı ve merhametli olmak, bir insanlık kuralıdır. Sonuç olarak var olmak bütün canlılar için haktır.
Bu cümle ile aslında varmak istediğim nokta, kesim sırasında yapılan vahşet ve barbarlık.
Kaldı ki bu kötü ve insanlık dışı barbarlık ve acımasızlığı, her Kurban Bayramı'nda alenen görmekteyiz.
Ancak esas olan mezbahalar gerçeğidir.
Mezbahaların beyaz fayans duvarları, hayvan çığlıkları ile kaplıdır ses geçirmez.
Mezbahalara söz de geçmez.
Bıçak gürültüleri kan ve iniltilerdir mezbaha demek.
Onlarca mezbahada, binlerce hayvan her gün büyük acı ve dramlara sahne olmaktadır.
Yani kapalı kapılar ardında her gün tüketilen sonsuz acılar ve katliamlardır anlatmak istediğim.
Klasik kesim yöntemi ya da sözüm ona helal kesim adına hayvanları dehşetle tarifsiz acılar içinde kıvrandırarak kesiyoruz.
Hayvanların hepsi korku içinde kesim sıralarını beklerler.
Memeli hayvanlar, aynı insanlar gibidir. Yani bizler gibi hissediyorlar, anlıyorlar ve biliyorlar her şeyi.
Bazen hamile hayvanlar dahi kesiliyor ve karınlarında nefes alan yavruları ile ölüme gidiyorlar.
O kesim anını bir an düşünün hayvanın çırpınışlarını, böğürtülerini ve kan gölü içinde can verebilmek için hatta can vermemek için debelenmesini gözünüzde canlandırın.
Oysa bu konuda Diyanet'in fetvası varken hala ilkel yöntemlerle kesime devam ediyoruz inatla.
Bugün Avrupa ve hatta bazı İslam ülkelerinde kesim öncesi hayvanlar elektroşok yöntemi ile bayıltılıyor ve ağrısız kesim yapılıyor.
Bu konuda yıllardır uğraş veren, konferanslara katılan, din adamları ile teatide bulunan yurtdışında araştırmalar yapan Prof. Dr. Sayın Tamer Dodurga'nın emekleri yadsınamaz.
Yine ilk acısız kesim Tekirdağ Çorlu mezbahası ile sevgili hocamız tarafından hizmete geçirildi.
Uygar bir şekilde acısız kesim yöntemi varken ve Kur'an-ı Kerim ve dinimiz bunu öneriyorken; barbarca ve acımasızca can almak niye anlayamıyorum.
Bir hayvanın kesilirken acı duymasının önlenmesi İslamın ilahi mesajına,
çok daha fazla anlam yüklemez mi?
İnsan olabilmek aciz ve kendini savunamayan ağzı, dili olmayan hayvanlara merhamet etmek ve savunmak sorumluluğudur.
Tekirdağ Çorlu mezbahasında olduğu gibi bu ağrısız ve acımasız yöntemin tüm Türkiye'de uygulanması dileğimi yinelerken; çok değerli Tamer Dodurga Hocamıza bir kez daha teşekkür ederim.
Kendileri bizatihi acısız kesimin İslamiyete ters olmadığını din adamları müftülerin ve Diyanet'in de açıklamaları ile görüş alarak şöyle belirtiyor.
"Küçükbaş hayvanlarda elektroşok yöntemi kullanılıyor. Büyükbaş hayvanlardaysa mil yöntemi. Hayvanın, alnına, hava basıncıyla çalışan bir sistem sayesinde bir mil girip çıkıyor. Bu işlem, hayvanda hayati fonksiyonlarına etki etmeden, yani onu öldürmeden bilinç kaybına neden oluyor. Hemen ardından, bıçakla boğazı kesiliyor ve kanı akıtılıyor." Diyor. Ve yine ekliyor. Sayın Prof. Dr. Tamer Dodurga;
"Hayvan bağırmayı kısa sürede kestiği ve hareketsiz kaldığı için acı duymadığını iddia ediyorlar.
Oysa, acı duyusunun ortadan kalkması için hayvanın hareketsiz kalması değil, bilincin tam olarak kaybolması gerekir.
Yani boynun kesilmesi ve bilincin kaybedilmesi arasında geçen sürede acı duyumu aralıksız devam ediyor.
Hele ki sığır ve danalarda kesilmeden sonra bilinç kaybı ve beyin ölümü yavaş oluyor. Boğaz kesildikten sonra kan akarken, beyin işlevleri devam ediyor.
Yani hayvanın bağırmaması ya da hareketsiz kalması, acı çekmediğini göstermiyor...
BİRÇOK DİN ADAMI SAKINCASIZ BULDU
Hayvanın kesim sonrası, epey bir süre hala acı çektiği nasıl ispatlanabilir?
- Beyin elektrosu çeken EEG cihazıyla çok rahat ispatlanabilir. Hayvan hareketsiz kaldıktan sonra yapılan EEG çekimleri, beyin ölümü olana dek hala acı çektiğinin kanıtı..."
Diyerek ekliyor sayın hocamız.

Bazı okurlarımın bu satırları okurken dudağının ucundaki müstehzi gülümsemeyi görebilir gibiyim.
Evet... Ne demişler ; "Ne zaman üstümüze lazım olmayan işlere karışırsak adam oluruz "
Benim derdim adam olmak değil.
Benim derdim bir nebze insan olabilmek için hayvanlar için yazıyorum ve yazacağım…
Bu yazımı, aynı zamanda Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı sevgili dost ve merhametli ve hayvansever insan Yusuf Ziya Yılmaz'a ithaf ediyorum.
Türkiye'de ilk hayvan bakımevini tam teknolojik teçhizatı ve hekimleri ile hayata geçiren.
Bakanlığın dahi örnek aldığı hiçbir masraftan kaçınmayarak, ambulansları dahil
maddi, manevi tüm ihtiyaçlarını sorgusuz karşılayan, kedi kasabasını kurduran, yine Samsun'da ilk kez bir hayvan mezarlığı kurulmasını sağlayan, hayvan deyince iki damla gözyaşını göz pınarlarında zapt edemeyen, Samsun hayvan gönüllülerine mama dağıttıran, sevgili dost insan;
Türkiye'de ağrısız ve acısız kesimin ikinci pilot bölgesi SAMSUN olsun. Lütfen...
YÜREĞİNİZDEN MERHAMET HİÇ EKSİLMESİN