Benim de kısa bir süre de olsa görev yaptığım bir Fiskobirlik vardı bir zamanlar; fındığın hem hamisi hem hizmetkarı; hem kulu kölesi hem piyasaların büyük patronu, ağası. Herkes onu beklerdi, onu okumaya çalışırdı ne dedi ne diyecekten öte ne düşünüyor, o merak edilirdi ve konuşursa herkes susardı. Hapşırırsa da herkes yatağa düşerdi.

Cumhuriyet idaresi 1929-30 dünya ekonomik krizinin sonrasında, İkinci Dünya Savaşı'nın öncesinde kurdu bir düzine kadar tarım satış kooperatifini 'kendi ürününü pazarlama kabiliyeti ve imkanı olmayan küçük çiftçi, büyük alıcıya mahkûm olmasın' diye. Prof. Dr. Güngör Uras Hocanın verdiği rakamlara göre 1993'e gelindiğinde 13 birlik bünyesinde 731 bin çiftçinin ortak olduğu 416 kooperatif vardı. Bunlar sadece depoculuk ve pazarlamacılık yapmıyorlardı, aynı zamanda sanayici idiler. 1993'te birliklere ait 104 tesis ve işletmede 18 bin işçi çalışıyordu. Fiskobirlik(Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği)'in Giresun'daki entegre fabrikası Ordu'daki özel teşebbüs yatırımı ile bu ülkenin konusundaki yüz akı iki sanayi tesisinden biriydi.

Yazık oldu; bugün adı var kendi yok Fiskobirlik'in; daha doğrusu cismi var ama artık piyasayı tanzim edecek, ülkenin küçük üreticisine ve Allah'ın lütfu fındığına sahip çıkacak gücü de imkanı da yok. Üretici artık konunun uzmanı Fiskobirlik'in desteğinden mahrum, tek dayanağı Toprak Mahsulleri Ofisi; o da konunun yabancısı.

Biz önce kurup sonra bozma ama bozduklarımızı bir süre sonra büyük maliyetler ödeyerek yeniden kurma konusunda oldukça deneyimliyiz. Çok sayıdaki örgütsüz 'yerli ve milli' küçük üreticiyi az sayıda ama organize ve oldukça güçlü 'yabancı tüccarlara' karşı korumamızın yolu, yeniden onları örgütlememiz ve zahirde onların olan ama aslında bu ülkenin zenginliği ve döviz kaynağı fındığı korumanın yolu bence buradan geçer.

Birileri hemencecik 'ama' diye başlayıp Fiskobirlik'in kimi kusurlarını sayabilir. Ben de sayarım ama noksanın ve yanlışın tedavisi yerine kurumu kapatmanın ve hem ürünü hem de üreticiyi sahipsiz bırakmanın faturasını bu millet ödüyor ve bu gidişle daha da ödeyecek gibi gözüküyor.

Çok sık duyuyorum, benim önceki günü yazıma gelen yorumlardan birisinde de vardı 'Fındığı biz yetiştiriyoruz ama borsası Hamburg'da' sözünü. Borsadan kim ne anlıyor bilmiyorum ama öyle hafızalarımızdaki gibi bir fındık borsası bırakınız Hamburg'u dünyanın hiçbir yerinde yok. Fındığın gemilerle taşındığı zamanlarda gemiler fındığı çoğunlukla Ordu'dan yükler Hamburg'da boşaltırlardı. Hamburg, fındığın Avrupa ülkelerine dağıtıldığı iki limandan birisi ve önde geleniydi, diğeri de Trieste'ydi. Alıcı ile satıcı arasında bir anlaşmazlık, teknik tabirle arbitraj söz konusu olduğunda 'Hamburg Borsası kuralları' uygulanır. Hamburg Borsası deyimi buradan gelir ve bundan ibarettir.

Yıllardır yerli ve milli bir borsa lafı edilir bu ülkede, ama nedense bir türlü hayata geçirilmez/geçirilemez. Çok mu zor? Yoksa açıkçı tüccar lobisi mi çok güçlü? Ya da bölge çocuklarının uzun zamandır pek görev almadığı/alamadığı bakanlık üst yönetimi fındığı sadece taban fiyatı ve oy malzemesi olarak mı görüyor. Bir zamanlar fındık masası bakanlığın en önemli masalarından birisiydi ve çok kaliteli uzmanlar orada çalışırdı. O da mı değişti acaba?

Araya biraz çeşni katsak, yarın da şu eski Giresun Belediye Başkanı ve aynı zamanda fındık tüccarı da olan Kaptan Yorgi ve onun fındık üzerine oynadığı oyunu yazsak mı?