'Fındık üreticisi kaptan Yorgi'yi bilir mi?

Nereden bilecek ki! Sizin çoğunluğunuzun da bildiğini sanmam. Eğer Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezai Balcı'nın kitabını görmeseydim ben de bilmezdim. Kaptan Yorgi dediğim, sıradan bir kaptan ya da herhangi bir Yorgi değil, bundan yüz elli yıl öncesinin Giresun Belediye Başkanı Kaptan Yorgi Konstantinidis Paşa. Armatör, fındık tüccarı; Sezai Balcı'nın anlattığına göre Giresun'da fındık fiyatlarının belirlenmesinde önemli rol oynayan birisi. O günden bugüne bazı açıkçı tüccarların sahnelediği ve hala sahnelemeye çalıştığı fındık politikasında değişen bir şey olmadığını ortaya koyması bakımından son derece ilginç bir hikayesi var Kaptan Yorgi'nin.

O yıllarda fındık fiyatları 'meclis-i umumi' denilen il genel meclislerince belirlenirmiş. Kaptan Yorgi, 1859 ve1860 fındık fiyatlarına şiddetle itiraz eder. Fiyatların belirlenmesinde kanunsuzluk olduğunu, meclis üyelerinin korkutulduğunu öne sürer. Sağa sola dilekçeler verir, ortalığı ayağa kaldırır ve soruşturma açılır. Anadolu Müfettişi Ali Rıza Efendi'nin yürüttüğü soruşturma sonunda gerçek ortaya çıkar. Baskı falan yoktur ama Kaptan Yorgi'nin telaşının, ortalığı ayağa kaldırmasının altında kendi ticari hesapları vardır. Kaptan Yorgi, 1859 ve 1860'ta düşük fiyatla çok büyük miktarda alivre yapmış, daha çok fındık kapatabilmek için de tefecilerden borç almıştır. Yükselen fiyat politikasından zarara uğrayacaktır. Onca yaygaranın altında sadece bu çıkar kavgası yatmaktadır.

Tahkikatı yürüten Ali Rıza Efendi bir evrakta 'Giresun'da tefeciler halkın mahsulünü daha bahçede iken satın almak ve selemcilik (peşin para ile veresiye mal almak) yoluyla kapatmak için halkı borçlandırma yoluna gitmişlerdir. Tefeciler, fındık mevsiminden önce üreticilere verdikleri paraya faizin faizini de kattıkları için ahaliyi zarara uğratmışlardır. Üreticiyi çok büyük bir zarara uğratan bu tefeciler, yine halktan aldıkları senetleri usulüne aykırı olarak sarraf ve bankerlere ciro ettirerek haksız kazanç elde etmektedirler' der.

Dünyanın en büyük üreticisi olduğumuz fındıkta dünden bugüne kelimelerin ötesinde değişen bir şeylerin olmaması ne hazin! Kelimeler ve isimler değişiyor ama ülkeye yılda bir buçuk milyar dolar döviz sağlayan ve üç milyon insanın tek geçim kaynağı olan Türk fındığı üzerine oynanan oyun değişmiyor. Oyunun çarkları arasında öğütülen sadece fındık değil emekleri ve umutlarıyla birlikte Türk fındık üreticisi de o çarkların dişlileri arasında… Kurtuluşu malına sahip çıkmasında… Fındığını alivrecinin deposu yerine kendi ambarında tutmasında ve pazara ağır ağır ve sadece ve sadece ihtiyacı kadar indirmesinde…

Üretici fındıktan kurtulmak için pazara gitmezse Avrupalı sanayici ve onların komisyoncusu ihtiyaç duyduğu fındığı bulmak için köylünün ayağına gelecektir. Buna inanmak, kazanmanın ilk adımı ve tek şartıdır.'

Yukarıdaki yazıyı, ben bundan beş yıl önce ben yazmıştım ve bu gazetenin bu sütununda 5 Eylül 2012'de yayınlamıştı. Bu beş yıl değil dert ettiğim, Kaptan Yorgi'nin ince tezgahından bu yana geçen 152 yıldan beri hiç ders alınmaması ve hiçbir şeyin değişmemesi. Mehmet Akif Ersoy, Safahat'ın 7'nci kitabında ' Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? 'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?' der. Haksız mı?