Ben fındığı bildim bileli birileri bizi korkutmaya çalışır. Dün birileri bademle, keşuvla, İtalya ve İspanya'yla korkuturdu son zamanlarda birileri de Azerbaycan ve Gürcistan'la korkutma çabasında. Bunların bir kısmı 'Türk fındığının fiyatının düşmesinde kendi kişisel çıkarı' olanlar ve onların komisyoncuları. Bir de kerameti kendinden menkul akademisyen ve o bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu sanan kalem ve köşe sahipleri var bu değirmene su taşıyan. Bunların tamamının değilse bile çok büyük kısmının iyi niyetinden şüphe etmemiz için de hiçbir sebep ve veri yok ortada. Sorun kendi ürünümüze kendi gözümüzle değil de 'aklına ve bilgisine kendimizden çok güvendiğimiz' yabancının gözüyle bakmamızdan ya da bakmalarından kaynaklanıyor galiba.

Fındık sorunu, salt fiyat ve üretici sorunu değildir, bir milli ekonomi sorunudur. Çünkü fındık bu ülkenin hala çok önemli bir döviz kaynağıdır ve fındık hala bu ülkenin dünya pazarlarında egemen olduğu tek, tek değilse bile en önde gelen ürünüdür. Ona bu gözle bakmak ve asla korkmamak gerekmektedir. Evet, korkmamaktan, ne üretiminden ne de fiyatından korkmamaktan bahsediyorum. Yıllar önce, efsane tarım bakanlarından rahmetli Bahri Dağdaş, üretimimizin 300 bin tonlarda olduğu günlerde 'Türkiye bir milyon tona hazır olmalı' demişti de, 'yasakçılar' ayağa kalkmıştı. Olacak iş miydi? Zaman Bahri Dağdaş'ı doğruladı; Türk köylüsü fındığı kuruyemiş dükkanlarının vitrinlerinde gören siyasetçilerin söküme verdiği maddi teşviklere değil, coğrafyasının ve ekonominin gerçeklerine itibar etti ve üretim 700 bin tonlara ulaştı. Bir milyon tona da ulaşacak, bu kaçınılmaz. Bundan korkmak, paniklemek değil buna hazır olmak gerek.

Birileri, son zamanlarda rakip ülkelerle köylüyü ve fındığı savunanları korkutmaya çalışırken bir taraftan da birime verim düşüklüğünden bahsediyor diğer taraftan da rakip ülkeleri gündeme taşıyor. Hem de öylesine acemice, öylesine yanlışlarla dolu bir aktarımla taşıyorlar ki hali perişanlarına üzülmemek elde değil. İkisinin toplam yüzölçümü Türkiye'nin beşte biri civarındaki Azerbaycan ve Gürcistan son dönemin en büyük tehdit aracı. Yıllar önce Yunanistan ve Bulgaristan'ı gösterirlerdi gelecekteki rakip diye. Kimse de 'Ya hu, bunların eti ne budu ne?' diye sormaz sanırlardı. Yunanistan bir ara 6 bin tona ulaşmıştı, orada kaldı. Bulgaristan ona bile ulaşamadı. 'Yeni rakip' ya da 'yeni öcüler Azerbaycan ve Gürcistan'da fındık üretimi 30-40 bin tonlarda ve bize rakip olmaları asla söz konusu değil.

Çok yıllar önce iki ciddi rakip vardı bize, birisi İtalya, diğeri de İspanya. İtalya da İspanya da kırk yıl önce neredelerse hala oradalar. İtalya 70-80, İspanya, 20-30 bin tonlarda ve İtalya artık bizim rakibimiz değil en büyük müşterimiz. Dün bizim fiyatlarımızın yüksek olmasında çıkarları vardı, çünkü onların fiyatları bizim fiyatlarımızın beş on dolar altında gerçekleşirdi; çünkü bizim fındığımız daha kaliteliydi. Bizim fiyatlar ne kadar yükselirse onların fiyatları da o kadar yükselir ya da bizim fiyatlar ne kadar düşerse onların fiyatları da o kadar düşerdi; çünkü bizim fındığımız daha kaliteliydi. Hadi bir cümle daha kuralım; Türk fındığı dünyanın en kaliteli fındığıdır ve kakao ve sütle bizim fındığımız kadar güzel uyum sağlayan başka bir kuruyemiş yoktur.

Dün rakibimiz olan ve fiyatlarımızın yükselmesinde yararı bulunan İtalyanlar artık bizim rakibimiz değil fındığımızın en büyük alıcılarından birisidir. Artık, kendi sanayisinde bizim fındığımızı büyük miktarlarda kullanan İtalyan sanayicisinin yani şu anlı şanlı Ferraro'nun çıkarı, bizim fındığı ucuza kapatmakta. Olaya ya bizim gözümüzle ya da Ferraro'nun gözüyle bakacağız. Benim tercihim bizim gözümüzle bakmaktan yana. Zaman yer belirleme zamanıdır; kimin yanında yer alacağız? Kendi ülkemizin ve üreticimizin mi yoksa Ferraro ve benzerlerinin mi? Yerimiz politikamızı beliryecek ya da tersi olacak politikamız yerimizi tanımlayacak.

Ne sökmek, söktürmek ne de fiyatı düşürmektir yapılacak iş, emeğin karşılığını vermek, daha çok ürettirmek ve daha çok döviz kazanmaktır. Dünyada refah arttıkça çikolata, pasta, krema dolayısıyla da fındık tüketimi artmakta, bu da bize döviz olarak yansımaktadır. Dövize ihtiyacımız hep vardı, bugün de var, yarın da olacak. Birilerinin kazancı uğruna ülkenin altın yumurtlayan tavuğunu kesmek akıl karı değil.