Türkiye'de cezaevlerinin genel tomografisini ilk ilk iki yazıda ortaya koymaya çalışmıştık. Serinin son yazısında umumi değerlendirmelerde bulunacağız. Bu çerçevede varisi olunan kadim bir medeniyet söz konusu iken, cezaevlerinde her geçen yıl artan bir dolululuk oranına sahip olmak, doğan bu zorunluluğun karşılanması adına yüksek sayıda yeni cezaevleri inşa etmek bir ölçüde tenakuz belirtisidir. Tablonun izaha muhtaç olduğu açıktır. Cezaevlerinde bulunan kişiler ile adli kontrolle takip edilen kişilerin toplamı dikkate alındığında; durum paletini tevekkülle karşılamak kolay değildir. Sorununun temeline inmek suretiyle bir çözüm ya da çözümler manzumesi ortaya konulmalıdır. Toplumu dönüştürmek, kitle heykeltıraşlığı yapmak kısa vadeli çözüm sınıfında olan bir konu değildir. Bu değişim hareketinin temel öncülü, koruyucu hekimlik hizmetlerinde olduğu gibi toplum fertlerine, suç ve ceza sistematiğini, ahlakın yüceliğini, onların kavm-i necip üyesi olduklarının bilinci içerisinde öğretmekle başlayacaktır. Bu açıdan ilk mektep aile, daha sonra ilköğretimdir. Burada başarının sadece aile ve ilköğretimde görülecek eğitim ve öğretim faaliyetinin mahsulü olarak elde edilmesi güçtür. Kamu otoritesinin de toplumsal refah düzeyinin artırılmasına yönelik geçici değil, kalıcı adımların atılmasında tarihi sorumluluğunun olduğu hatırda tutulmalıdır. Zira toplumsal refah düzeyi ile suçluluk oranı birbirinin panzehridir. Burada belirtmeye çalıştığımız husus suçun, dolayısıyla suçluluğun önlenmesine yönelik atılması lüzumlu olan adımlarının nüvesine yöneliktir.
Geri dönüşüm kutusu olarak toplum hizmetine sunulan kutuların maksadı, bu kutuların hazinesine emanet edilen unsurların yeni bir işleme tabi tutulmak suretiyle ekonomiye tekrar kazandırılmasına ilişkindir. Bu anlamda mahiyeti olumludur. Suç bilimi olan krimonoloji de dikkate alındığında cezaevlerinin aynı zamanda 'insani anlamda geri dönüşüm kutusu' mahiyeti taşıdığı ortaya çıkacaktır. Cezaevleri ıslahhanelerdir. Ancak Türkiye'de cezaevlerinin mevcut doluluk oranı dikkate alındığında, istihdam edilen şüpheli tutuklu, sanık tutuklu veya hükümlüler açısından bahse konu ıslah edicilik özelliğinin fonksiyonel olmadığı izahtan uzaktır. Bir kısım yöneticilerin, sorumlusu oldukları bölgede yeni cezaevi inşa edilecek olmasına yönelik sevinç beyanları, esasında mahcubiyet beyanı ile yer değiştirmelidir. Bu noktada bu tip tesislerin değil gerçekten üretim anlamında inşa edilecek ve istihdam sağlayacak yeni tesislerin inşası halinde sevinç nidaları gönüllere ulaşmalıdır. Dolayısıyla toplumsal dönüşümün çıkış noktası ıskalanmamalıdır. Özellikle sorumlu mevkide bulunanlara büyük misyon düşmektedir. Toparlayacak olursak suçun yapısına ve fenalığına yönelik devrimsel hareketler ile toplumsal refah düzeyinin maksimize edilmesine yönelik girişimler Türkiye'de egemen kılınmalıdır. Böylece halihazırda göz önünde olan cezaevleri doluluk oranı normal oranına avdet edecek ve cezaevleri de bu çerçevede asli fonksiyonuna hizmet eder bir zemine kavuşacaktır.