Çoğumuz üzülmüştük geçen hafta sonu yapılan MTV zamlarının açıklanmasıyla. Sonra müjde Cumhurbaşkanı'ndan geldi 'zamlar bir daha ele alınabilir' mealinde. Çoğumuz sevindik, nasıl sevinmeyiz ki, zamlar geri alınacak, alınmasa bile biraz düşürülecek. Bundan daha iyi haber olabilir mi?

Ben biraz aykırı davranacağım ve 'sevinsek mi, üzülsek mi?' diye sorarak kafaları karıştıracağım. Birey açısından sevinelim ama devlet anlayışı, devlet yönetimi açısından sizi bilmem ama ben fazlasıyla şaşkın ve dolayısıyla da üzgünüm. Nasıl bir hükümet yapısı ki bu, vergi gibi son derece önemli ve hassas bir konuda bir gün önce attığı adımı ertesi gün Cumhurbaşkanı'nın bir eleştirisi üzerine hemen geri alma hazırlığına giriyor. Hayır, Cumhurbaşkanı'nın eleştirisini ciddiye almasınlar demiyorum tam tersine işlerini baştan ciddiye alsınlar ve geri adım atma yerine bilgi sunarak makamı ikna etsinler. Ya da açıklamadan önce makama sunarak onay alsınlar da öyle açıklasınlar. Devlet umuru bunu gerektirir.

Son zamanlarda hükümet kadrolarındaki farklı görüşler fikir özgürlüğünün ve bireysel iradenin üstünlüğünü değil grup çalışmasının dağınıklığını, en azından yetersizliğini ortaya koyuyor. Sadece bir üyenin diğer bir üyeyle değil kendi kendisiyle ters düşmesinin de sayısız örnekleri yansıyor basın organlarına. Üç dört gün önce bir ileri hamle, bir üstün başarı örneği diye sunduğu bir uygulamayı küçük bir ikaz sonunda hemen bir kenara atan mı arasınız yoksa dış politikada bir gün önce esip savuran makam sahibinin ertesi gün yüz seksen derece ters bir beyanını duymak mı dersiniz? Bunlar artık beni hiç mi hiç şaşırtmıyor.

'Devlet aklı' ya da 'devlet umuru' ve de 'devlet ricali' kavramları tarihin derinliklerinden süzülerek gelen deneyimlerin ve birikimlerin ifadesidir. Osmanlıyı dilinden düşürmeyenlerin Osmanlının bu en temel kavramlarını içselleştirmesini beklemek, en doğal hakkımızdır. Varlığımızın devamı, devletimizin bekası bu şuurun benliğimizde hakim olmasıyla kabildir.

Özellikle dış politikayı aklın ve sağduyunun yönlendirmesinden çıkarıp bir iç politika malzemesi haline getirirsek; çok yanlış yaparız. Devlet adamının sağduyusu, soğukkanlılığı ve sabrı, en çok da dış politikada gereklidir. İç politikadaki yanlışları şu veya bu şekilde telafi etmek mümkündür ama dış politikada atılan bir yanlışa adımın maliyeti çok fazladır, çoğu kez de ödenemeyecek kadar fazladır. Tıpkı 'cehenneme giden yolların iyi niyet taşlarıyla döşeli olması' gibi milli felakete giden yollar da çoğu kez benzer taşlarla döşenir. Barzani'nin bu küstahlık merhalesine gelmesinde acaba zamanında cebine koyduğumuz Türk pasaportunun payı nedir? Düşünmeye değmez mi?