Bugünü övmek için eskiye sövmek, bugünü yüceltmek için eskiyi küçültmek, küçültmekten de öte çukurun dibinde göstermek gereksizdir ve doğru değildir. Yapılanı, edileni anlatmak yetmez mi insanlardan bir aferin almak için? Geçmişe sövmek, aynı zamanda, bugün yapılanın ya da yapıldığı iddia edilenin tek başına pek bir anlam ifade etmediğinin örtülü bir itirafı değil midir?
Milletlerin tarihi, eskisiyle yenisiyle bir bütündür. Kendini bilen her fert bugünün yüceltilmesinden ne kadar gurur duyar ve mutlu olursa; dünün aşağılanmasından da o kadar utanır, o kadar hüzünlenir. Ya da öyle olmak zorundadır. Ne yazık ki bu toplumda bazıları uzun zamandan beri dünü karalamakta, aşağılamakta yarış halindedir.
Dünün yanlışlarının eleştirilmesi değildir yapılan, dünün topyekûn kararlanmasıdır. 'Alan Türkiye, el pençe divan duran Türkiye, yalvaran Türkiye' gibi daha bir sürü aşağılama sıfatıyla biraraya getirilen bir Türkiye imajı oluşturuluyor. Bu imaj, içeride kısa vadede prim yapabilir ama bu imaj dışarıda 'kendisine ve geçmişine saygı duymayan bir millet' imajının oluşmasına da yol açar. Kendi geçmişini durmadan karalayan, kötüleyen bir topluma kimse saygı duymaz.
Türkiye dün daha fakirdi, Türkiye dün kimi hizmetler, ezcümle yollar, binalar vesaire açısından çok daha yetersizdi ama Türkiye hiçbir zaman çaresiz ve hiçbir zaman zavallı değildi. En az iki asırlık bir gerileme ve mağlubiyetler döneminden sonra Birinci Dünya Savaşı gibi kahredici bir savaştan yorgun ve bitkin çıkan bu millet, ertesi günü 'vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali' için silaha sarılmış bir millettir. Yokluk içinde verilen bir varlık savaşından galip çıkan bu millet, bir asır içinde eğer bugünkü noktaya gelmişse; o millete ve o milletin geçmişteki seksen yılına saygı duymak son on beş yılın mimarlarının da görevi olsa gerek.
Rakamlar ortadadır, Cumhuriyetin 1923'ten 2002'ye kadarki yıllık ortalama kalkınma hızı yüzde 5,1'dir. 2002-2016 ortalaması ise yüze 4,7 civarındadır. Dünün Türkiye'si bugünün Türkiye'sinden hiç de geri değildir. Hele de Mustafa Kemal Atatürk'ün dönemi ve özellikle de ilk 7 yılı. Rakamlar her Türk için gurur vericidir.
Cumhuriyet geçen seksen yılda 130 milyar dolar dış borç yaparken, son on beş yılda bir taraftan geçmişin kazanımlarının büyük kısmını özelleştirme adı altında elden çıkarmış hem de dış borç rakamımız 432 milyar dolara yükselmiştir.
Bir şey daha, dünün 'zavallı' diye nitelenen Cumhuriyeti bir taraftan iç isyanlarının kökünü kurutmuş, öbür yandan Fransa'ya karşı Hatay, ABD ve İngiltere ittifakına karşı da Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirmiştir. Birinin mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, diğerinin ise Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan ikilisidir. Üçü de nurlar içinde yatsın. Bir de Süleyman Demirel'in yöre halkının telaffuzuyla 'haşgeş' dediği haşhaş gerginliği vardır ABD ile yaşanan ve tüm tehditlere rağmen ekiminden vazgeçilmeyen.
ABD gerginliğinde kim hangi hatayı işlemiş olursa olsun gelinen şu noktada herkes gibi ben de devletimin yanındayım ve sonuna kadar da yanında olacağım. Ama bugünkü uygulamayı ya da duruşu savunurken, geçmişi horlamaya, aşağılamaya da itiraz ediyorum ve edeceğim. Dünün Türkiye'si hiçbir zaman kimilerinin söylediği kimilerinin de yazdığı gibi çaresiz olmamıştır. Bugün de değildir, yarın da olmayacaktır.