Bu slogan, bir zamanlar pek modaydı ama tarih yalan söylemez. Yalanı 'tarihçi geçinen sahtekarlar' söyler, yeterli bilgi sahibi olmayan saf vatandaşlar da inanır. Mesela İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy'un sürgüne gönderildiği ya da aç ve açık öldüğü, cenazesinin dört çöpçü eşliğinde ve bir çöp arabasında camiye gönderildiği yalanı gibi.
Mehmet Akif Ersoy ne sürgüne gönderilmiş ne vatandan kaçmış ne aç ve açık kalmış ne de cenazesi dört çöpçü eşliğinde ve bir çöp arabasında defne gönderilmiştir. Bunların hepsi yalandır ve bunların yalan olduğunu anlamak için fazla bir gayrete de gerek yoktur, Safahat'a şöyle bir bakmak yeterlidir. Ne yazık ki Mehmet Akif Ersoy'u sevdiğini söyleyenlerin büyük kısmı ya Safahat'ı okumamıştır ya da üstünkörü okumuştur. Safahat'ı dikkatli okuyanlar, orada hem merhum Akif'in hayat hikayesini hem de Akif'in söz gelimi Sultan İkinci Abdülhamit'e ve mesela Almanlara hangi gözle baktığını çok net görürler. Bir gün belki onları da yazarız.
Mehmet Akif Ersoy, Mısır'a gitmiştir ama bu ne kaçıştır ne de sürgün, bir dost davetidir. Hidiv ailesi Mehmet Akif Ersoy'un yakın dostudur ve onu Mısır'a davet eden de Abbas Halim Paşa'dır. İlk defa olarak 1923'te gider Mısır'a ve 1926'dan 'sağlık nedeniyle' kesin dönüş yaptığı 1936 baharına kadar on yıl kalır Hidiv ailesinin yanında. Bu sürede bir taraftan Mısır Üniversitesi'nde Türkçe profesörlüğü yapar bir taraftan da Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı için Kur'an tercümesiyle meşgul olur. Tercümeyi beğenmeyecek ve affını isteyecektir. Diyanet de o işi Elmalı Hamdi Akseki'ye verecek ve tartışılmaz en önemli Kur'an tefsiri onun tarafından yapılacaktır.
Mehmet Akif Ersoy, Mısır'daki on yıl zarfında Türkiye ile ilgisini hiç kesmemiş, kimi yazlarını Türkiye'de geçirmiştir. Siroza yakalanması üzerine 1936 baharında Türkiye'ye dönmüş ve vefat ettiği aralık ayı sonuna kadar Hidiv ailesinin Alemdağı'ndaki köşkü ile Beyoğlu'ndaki Mısır apartmanında yaşamıştır.
Mehmet Akif Ersoy, 1936 Mayısında emeklilik için başvurmuş ve aynı yılın eylül ayında 1 Haziran'dan geçerli olmak üzere kendisine 478 lira 20 kuruş emekli aylığı bağlanmış, ekim ayında da 2 bin 976 lira toplu ödeme yapılmıştır. Emekli cüzdanı Taha Akyol tarafından 28.12.2010 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Maaş bağlanması ve toplu ödemenin yapılmasından yaklaşık iki ay sonra vefat eden merhum Akif'in cenazesinin çöp arabasına konularak dört temizlik işçisiyle garipler mezarlığına gömülmek üzere camiye gönderildiği de yalandır, hem de kuyruklu yalandır. Bu her şeyden önce Akif'in ailesine ve birçoğu tanınmış isimlerden oluşan yakın dostlarına saygısızlık ve hatta hakarettir. Merhumun cenazesinde kınanacak bir husus vardır, o da cenaze merasimine resmi zevattan kimsenin katılmamasıdır. Bunu kim ne kadar kınarsa haklıdır ama ondan ötesi yalandır.
Başta da söyledik, yalanı tarih söylemez; 'tarihçi geçinen sahtekarlar ile tarihten geçinen bezirganlar' söyler. Onlar da utanmazlar. Zaten utanacak olsalardı yalan uydurmaz ve yalan söylemezlerdi. Kısacası yalancı olmazlardı.