Meral Akşener liderliğindeki yeni partinin adı, kurucuları ve programının açıklanmasına artık saatler kaldı. Belki de sizler bu satırları okurken ya da aynı gün içinde açıklanmış da olabilir. Bu deneme yakın gelecekteki son deneme olacaktır. Başarılı olursa yeni bir denemeye gerek kalmayacaktır. Başarısız olursa da kimse yeni bir girişime(siz buna macera da diyebilirsiniz) kalkışmayacaktır, daha doğrusu kalkışamayacaktır.

Ben partinin tüzük ve programını hiç merak etmiyorum. Gerçek anlamda demokratik bir yapılanma olacaktır diye düşünüyorum. İktidara karşı demokrasi mücadelesi verme iddiasındaki her kurum ve kuruluşun her şeyden önce kendi içinde demokrat olması, bir zorunluluktur. Kendi partisi içinde ilke ve fikir özgürlüğüne sahip olmayan ve o özgürlüğün sıcak ortamında fikri ve ahlaki gelişmesini tamamlayamayan kimseler, ülke genelinde fikri ve ahlaki özgürlükleri savunur gözükseler de savunamazlar. Türk demokrasisinin en büyük eksiği ve en önemli sorunu da budur.

Programı da merak etmiyorum. Çok uzun yıllar öncesinden tanıdığım Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın başında veya içinde olacağı bir kadronun hazırlayacağı programının en azından kağıt üzerinde hemen herkesten geçer not alacağından şüphem yok. Babası merhum Muzaffer Özdağ'ın katkılarıyla hazırlanan 'Müreffeh Türkiye İçin CKMP Programı-1965' adlı hacimce küçük ama muhtevaca alabildiğine dolu kitapçık kütüphanemin en kıymetli parçalarından birisidir.

Genel merkez kadrosunda yer alacağı açıklanan ve tahmin edilen isimler de vatandaş indinde kabul göreceğe benziyor. Bence, yeni parti asıl büyük sorunu taşrada yaşayacaktır. İller ve ilçelerde tüm partilere davet yapacak ve 'milli merkezi' temsil edecek isimler yerine Meral Akşener ve arkadaşları ile birlikte MHP'den ayrılan ya da daha önce MHP'den tasfiye edilenlerin ağırlıklı olacağı bir yapılanma büyük hata olur. Yapılacak iş MHP'liler ve ülkücüleri beriki MHP ile öteki MHP arasında bir tercihe yönlendirmek yerine hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar tüm vatandaşları bir 'Milli Merkez etrafında toplanmaya' davet etmektir. İşte taşra yapılanması bu noktada önem kazanmakta ve zorluk da burada ortaya çıkmaktadır. Yeni partinin başarısı bu sorunun akılcı ve sağlıklı bir şekilde aşılmasına bağlıdır.

Türk siyaseti ve dolayısıyla Türk toplumu uzun zamandır hayalsiz ve heyecansız. Türk siyaseti artık neredeyse sadece Sayın Cumhurbaşkanı'nın hayal ve heyecanları ile ayakta duruyor. Kendisine bir hedef çiziyor ve yol belirliyor. Bu hayal ve heyecanın karşısına daha zengin bir hayal ve daha büyük bir heyecanla çıkmayan, çıkamayan her siyasi hareket, hüsrana uğramaya mahkûmdur. Mevcut muhalefetin bir türlü iktidara yürümemesinde bu noksanın etkisi çok büyüktür.

Bakalım yeni parti, millete nasıl bir ufuk çizecek ve çizdikleri ufuk nasıl bir heyecan uyandıracak? Hayal ve heyecan şarttır ama yetmez, bir de güven meselesi var. Görev alan ya da görev verilen kadroların sunulan hayali gerçekleştireceğine güvenilmesi meselesi; belki de diğerlerinden sonra gelmesine rağmen diğerlerinden daha önemli olanı da bu. Bu sağlanırsa gerisi kolaydır.