Dünkü yazımızı 'Cumhuriyet Müslüman Türkün sanayi ve ekonomide söz sahibi oluşudur. Uzundur bu konu, yerimiz doldu, rakamları da kısmet olursa yarın verelim' diyerek noktalamıştık. Kaldığımız yerden devam edeceğim. Ama izin verirseniz önce bir noktaya daha temas etmem lazım.

Cumhuriyet demek aynı zamanda 'her yaştan on beş milyon genç' demektir. Sadece yorgun ve yoksul değildir Cumhuriyetin devraldığı insan unsuru; aynı zamanda hastadır da. 1920'de Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 3 milyon insanın trahomlu olduğu tahmin edilmektedir. Kurtuluş Savaşı'na katılan ve Yunan'ı denize döken kahraman askerlerimizin % 40'ı sıtmalıdır. Nasıl olmasın ki, nüfusumuzun 12 milyon olduğu hesaplanan 1923 Türkiye'sinde 32'si yabancılara ait olmak üzere 86 hastane, 6.437 yatak, 554 doktor, 69 eczacı, 560 sağlık memuru,136 ebe ve sadece 4, evet, sadece 4 hemşire vardır. 12 yıl sonra nüfusumuz 16 milyon 500 bine, hastane sayımız 176'ya, hasta yatağımız 13.038'e, doktor sayımız 1.625'e, sağlık memuru sayımız 1.365'e, ebe sayımız 451'e, hemşire sayımız ise 325'e ulaşacaktır. Cumhuriyet sağlık demektir, Cumhuriyet sağlıklı nesiller ve Cumhuriyet, Onuncu Yıl Marşı'nın ifadesiyle 'her yaştan on beş milyon genç' demektir.

Şimdi yeniden bu bölümün ana konusuna, Müslüman Türkün sanayi ve ekonomide söz ve mülkiyet sahibi oluşuna dönebiliriz artık. Müslüman Türk Osmanlının kan, can ve vergi kaynağıdır. Müslüman Türk erkeği cephelerde düşmana, cephe gerisinde ise haine ve asiye karşı vuruşup kan ve can verirken gayrımüslim tebaa ise savaşa gitmek yerine cizye denen üç on paralık bir vergiyle evinde yatar kalkar, işinin başında durur, babadan oğula servet, sermaye ve meslek aktarır. İmparatorluğun kurucu iradesi ve asli unsuru serhatlerde tükenirken zımmî(can ve malları Müslümanlara zimmetlenmiş gayrımüslimler) ve barater(beratlılar/yabancı elçilik himayesindeki gayrımüslimler) denilen imtiyazlı azınlıklar kentlerde palazlanır. Sadece iç piyasaları değil dindaş ve ırkdaşlarının işbirliğiyle bir taraftan dış piyasaları diğer taraftan da para piyasasını ele geçirirler. Öyle ki koca Osmanlı sarayı Galata bankerlerine muhtaç hale gelir. Düyun-u Umumiye İdaresi'nin binası İstanbul'da Babıali'den çok şatafatlı, ihtişamlıdır ve ona tepeden bakar.

Osmanlının son zamanlarında İstanbul'a, İzmir'e, Halep'e ve diğer kentlere gelen neredeyse tüm bayındırlık, ulaştırma ve belediye hizmetleri imtiyaz sahibi yabancı şahıs ya da şirketlerin elindedir. Ve Müslüman Türk halkı kapitülasyonların himayesindeki bu dokunulmaz ve doymaz emperyalistlerin pençesindedir. Demiryolunu onlar yapar, onlar işletir, yolcu ve yük garantisinin faturasını biz öderiz. Demiryolu yapacağız diye güzergahın sağ ve solundaki ormanları belli bir mesafeye kadar onlar keser madenleri onlar işletir. Madenleri işletme hesabıyla güzergahı da istedikleri istikamette ve akıl almaz şekilde değiştirirler.

1915 itibariyle Müslüman Türkler, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sermayenin ve emeğin sadece yüzde on beşine sahiptir; gerisi tamamen Türk ve Müslüman olmayan azınlıkların ve yabancıların elindedir. Sermayenin yüzde ellisi Rum, yüzde yirmisi Ermeni, yüzde beşi Yahudi, yüzde onu da yabancılara aittir. Emek ise yüzde altmış Rum, yüzde on beş Ermeni, yüzde on Yahudi'dir.

Müslüman Türk sermayesi ve emeği sanayi ve ticaret sahasına ancak, bugün birilerinin sövmeyi marifet saydığı Cumhuriyet döneminde ve Cumhuriyetin sağladığı imkanlarla girmiştir/girebilmiştir.

Cumhuriyetin bahis konusu ettiğimiz bu ilk 17 yılı sadece üretimin, bayındırlık eserlerinin, yatırımların, eğitim ve öğretimin hızla yükseldiği bir dönem değildir bundan çok daha öte ve çok daha önemli olarak öncesi ve sonrasındaki uzun yıllar içinde bir örneği daha görülmeyen bir başka olayın da yaşandığı yıllardır. Bu süreçte Türk mali rezervleri altı kat artmış ve Türk Lirası dolara karşı akıl almaz bir değer kazanmıştır. 1930'da 2 lira 12 kuruş olan ABD Doları 1939'da 1 lira 26 kuruşa düşmüş, TL dolara karşı % 68 değer kazanmıştır.

Birilerinin ısrarla değersizleştirmeye çalıştığı Cumhuriyet budur; Türkleşmek, Müslümanlaşmak ve değerlenmektir. Kan ve can pahasına kurduğu devletin yeniden asli unsuru ve sahibi olmaktır. Bundan birileri niye rahatsız olurlar ki?

Cumhuriyet, Türk milletine kutlu olsun…