Terör deyince; kimileri tarafından, bazı çıkarları elde etmek için devlet güçlerine rağmen; kimilerinin haksız yere öldürülmesi aklımıza gelmektedir. Gıda terörü ise sessiz ve derinden insanların sağlığı ile oynayan uygulamalardır. Açıkça ifade etmek gerekir ise, silahlı terör olaylarından hiç farkı yoktur. Milletimizin selameti ve sağlığı için önlemler derhal alınmalıdır.
Öncelikle bir hususu burada açıklamak isterim ki, çoğunlukla televizyonlarda ve gazetelerde, “lütfen sağlığınız için organik ürünle tüketiniz veya sağlıklı ürünler alınız” gibi ifadeleri görüyoruz. O zaman bunu ifade edenlere şunu sormak gerekir; sağlıklı veya organik ürün nasıl anlaşılır, bunu nasıl anlayabiliriz. Mesleğim olması sebebi ile 50 yıldan fazla süredir, zirai üretim ve üzerinde çalışmalarım var. Bu bakımdan, ”sağlıklı ürünleri alarak bunları tüketiniz” cümlesini çok anlamsız olarak görüyorum. Çünkü, bir ürünün sağlıklı olduğu bir dizi laboratuvar tahlilinden sonra ortaya çıkmaktadır. Bu ürünlere ait tahliller olmadan, bu konuda bilgi sahibi olanların bile, el, göz ve koklayarak, sağlıklı ürünleri diğerlerinden ayırmaları mümkün değildir. Şikâyetin dışında ürün tahlillerine devletin rutin olarak el atmamış olması dolayısı ile açıkgözlerin neler yaptıklarını her gün görüyor ve okuyoruz. Bu hususta bütün mesuliyet devlete aittir. Ürünleri firmalardan isteyerek değil, satışta olan ürünleri, firmaların haberi olmadan alarak tahlil etmeleri gerekir ve bunlar kısa aralıklarla yapılmalıdır. Çünkü tahlile gönderilen ürün ile raflarda satılanlar arasında fark vardır.
Başta ekmek olmak üzere, süt ve süt ürünleri, beyaz et ve ürünleri, kırmızı et ve ürünlerindeki yapılanları gördükçe, insan bu ürünlerle beslenmek bile istemiyor. Yapılanların görüntüleri çok iğrenç bir manzara arz etmektedir. Ekmeğin içinden jilet parçası, dikiş iğnesi bile çıkabiliyor. Benim bildiğin diğer maddeleri sizlerin midelerini bulandırmamak için buraya yazmıyorum. Ekmekle birlikte milletin soyulduğu da bir gerçektir. Bir kilo ekmek 4.00 TL , bir kilo buğday 60-70 kuruştur. Bir kilo buğdaydan bir kilo ekmek ile 200 gr kepek elde edilir. Aradaki fark, un fabrikaları ile fırıncılar tarafından alınmaktadır. Buğdayı yetiştirmek için çiftçi en az 6 ay emek sarf eder, yağmur için dua eder ve sonunda eline hiçbir şey geçmez. Burada sorun, ekmeğin fiyatı değildir. Bundan çiftçinin eline geçen nedir? Bunu düşünmek gerekir. Aslan payının aracıların değil, çiftçinin yani üreticinin olması gerekir. Hem liberal ekonomi diyeceksiniz, sonra da, fırıncılar derneğinin, “ekmek bir liradan aşağı satılamaz” tehdidine boyun eğeceksiniz. Bu derneğin görevi öncelikle, hijyen ve sağlıklı ekmek üretimine önderlik etmesi gerekmez mi? Standartlara uyulduğu takdirde isteyen istediği fiyata ekmeği satabilme hürriyetinde olmalıdır. Baldan bahsetmek hiç içinden geçmiyor. Piyasadaki balların % 50’den fazlası sahte baldır. Televizyondaki bir spiker, “Arıya ihtiyaç olmadan balın üretilebildiğini” duyuruyordu, Bilimsel olarak, patent alabilmede iddialarımız yoktur. Yalnız, hilede bütün madalyaları alabiliriz. Margarinden nasıl tereyağı üretildiğini çok iyi biliyorum. Onun için bu yağlarda, tereyağı tadını bulamazsınız. Süt ürünleri ve özellikle yoğurt, yoğurttan başka bir şey olduğu ortadadır. Et entegre tesislerinde çalışan bir dostum, “lütfen, salam, sosis, sucuk yemeyiniz” tavsiyesinde bulunuyordu. Et hayvanlarının ve tavukların beslenme durumu ve özellikle de içine su basılmış ürünleri düşündükçe, içime fenalıklar gelmektedir. Tüm bunların önünü almak devletin asli görevidir. Bu yapılmadığı için hilekârlar ortalıktadır. Saygılarımla.