Osmanlı İmparatorluğu'ndaki kütüphane ve kitap sayıları ve kütüphanelerin fiziki durumu ile arşiv belgelerinin ne anlama geldiğini daha önceki bölümlerde değişik kaynaklardan aktardık. Pek gurur verici, pek iç açıcı rakamlar yoktu. Şimdi bir de olmayan daha doğrusu yok denecek kadar az olan kitapların içeriğine bakalım.

Sadece bir alıntı yapacağım, sadece bir kitaptan birkaç satırlık örnek vereceğim. Mustafa Behçet Efendi son dönem Osmanlı sarayının başhekimidir. Bütün hayatı boyunca Adnan Adıvar'ın ifadesiyle 'eskilerin birtakım saçma sapan ilaçlarını, deneylerini toplamış ve kardeşi yine meşhur bir hekimbaşı olan Abdülhak Molla, bunları bine çıkarmaya çalışmışsa da onun da ömrü kafi gelmeyince görev onun Avrupa görmüş ve modern tıp tahsil etmiş oğlu Hayrullah Efendi'ye kalmış. Hayrullah Efendi de bu çalışmayı 1279(1862-63) yılında tamamlamış ve 'bin sır' 1283(1866-67) yılında basılmıştır.

Bu kitaptan bazı sırları Adnan Adıvar, 'Osmanlı Türklerinde İlim', Tahsin Ünal da 'Türk Siyasi Tarihi' kitaplarında aktarırlar. Ben Adnan Adıvar'ın aktardığı sırları vermekle yetineceğim:

'Beher sene cüz'i kısrak sütü içirilen sabi nihayet-i seneye kadar çiçek çıkarmaya, çıkarsa az çıkara… Karnabahar tohumu dört sene sonra dikilse bu tohumlardan şalgam ve şalgam tohumu dört sene sonra dikilse karnabahar çıkar… Hıçkırık tutan adamın ağzına kazın ağzı tutulsa hıçkırık kaza geçer ve kaz ölür ve böylece yedinci kaz ölünce hıçkırık insandan da geçer… Suçlu bir kimseye bıldırcın kuşunun dili yedirilirse istintakta bütün sırları ifşa eder…' Arada bir kuyruklu yıldız misali Katip Çelebi ve daha başkaları çıksa da genel ahval budur.

Osmanlı münevverleri(aydınları) de yakınır okuma yazma bilmeyişimizden. Namık Kemal, 5 Temmuz 1869 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde şunları yazar: 'Bizim çocuklar beş altı yaşında mahalle mektebine verilip, iki üç senede bir Hatim indirdikleri ve birkaç sene dahi tecvit ile bu Hatimler tekrar olunduğu ve beş altı yıllar sülüs ve nesh karaladıkları halde, ellerine bir gazete verilse okuyamazlar. İki satır bir teskere kaleme almak nerede… Yazılmış tezkereyi bile çıkaramazlar… Çocuklar da bir tarafa… Onları okutan hoca efendilerin içinde gazete ve tezkere okur ve birkaç satır mektup ve tezkere yazabilir yüzde beş nefer çıkmaz; halbuki Ermeni, Rum ve Yahudi çocukları mahalle mektebine girdikten altı ay sonra kendi lisanınca gazete ve mektup okumaya ve bir sene sonra kendisi mektup yazmaya başlarlar… Şimdi bizim çocukların yaratılışta ve yetenekçe bir eksiklikleri mi vardır ki onlar gibi eğitimden yararlanamıyorlar? Hayır, çocuklarda hiçbir kabahat yoktur; yolsuzluk bilcümle eğitim usulündedir.'

19'uncu asır Osmanlı münevveri 'halkın okuma yazma bilmemesinden' yakınırken 16 asır Fransız düşünür ve yazarı Tebalais sevinir mi, gururlanır mı bilmem ama 'Artık okumayan kalmadı. Hırsızlar, cellatlar, meyhaneciler, seyisler ve halkın aşağı tabakası bile eskinin doktor ve alimlerinden daha bilimli, kadınlar bile okuyor' der.

Bir noktanın da altını çizmemiz gerek, Namık Kemal 'cehaletten yakınır' ama onun üzerinde durduğu alfabe ya da hurufat değildir, maarif sistemi, daha doğrusu maarifteki sistem yokluğudur. Sanki yüz elli yıl önceden bugünümüzü görmüş gibidir.

Kitap sayısı ve içeriğinden sonra artık okuryazarlığımıza bakabiliriz. Net rakamlar yok elimizde ama konuyla ilgilenen araştırmacıların rakamlarının hiçbirisinde yüzde 10'u aşan bir ifade yok. Büyük kısmı da yüzde 4 ile yüzde 6 arasında bir rakam veriyor. Bu rakam erkeklerde, kadınlarda durum çok daha vahim; binde dörtler söz konusu.

Araştırmacı-Yazar-Tarihçi Orhan Koloğlu, bu okuryazarların önemli bir kısmının devlet bürokrasisi için yetiştirilen bürokratlar ve gayrımüslim tebaadan oluştuğunu belirtiyor ki, çok yabana atılacak bir görüş değil. Gayrımüslümler ülkeyi terk etti, bürokratlar ya da genç öğrenciler cephelerde can verdi, geriye de büyük kısmı yaşlı, yaralı, yorgun ve hasta ve de okuma yazma bilmez on bir milyon Müslüman Türk kaldı. Cumhuriyetin devraldığı üniversite öğrencisi ve akademik kadro ile bazı meslek mensuplarının sayısı, bu kanaati doğrular mahiyettedir.(Devam edecek)