Son yıllarda İslamcılık üzerinde ciddi tartışmalar yapılmaktadır.

Hatta bu tartışmalarda ayrı bir din imiş gibi, 'SİYASAL İSLAMDAN' söz edilegelinmiştir.

İslamcılık, İslamı bir bütün olarak algılamadır, bütününe iman etmektir.

Bu algıyı ve imanı siyasal eylemle sınırlandırmak, İslamı anlamamaktır.

İslamı bölmektir.

Burada siyaset yapmadığımız gibi birilerini de aklamaya çalışmıyoruz. Bir gerçeğe işaret etmek ve bir yanlışı düzeltmek istiyoruz.

Özellikle genç kuşakların gerçekleri görerek bazı yanlışlardan kurtulmalarını istiyoruz.

Bilindiği gibi İkinci Viyana Kuşatması (1683 m) sonrasında ortaya çıkan konjonktürel durumun devlet mekanizmalarında yerleşmesi sonucu Osmanlı Devleti her geçen gün kan kaybetmeye başlamıştır.

Bu kan kaybediş, 19.yy. gelindiğinde iç ve dış kamuoyundan saklanamaz hale gelmiş ve 1839 tarihli Tanzimat Fermanı( Gülhane Hattı Humayunu) ile adeta itiraf edilmiştir.

Detayına girmeden Tanzimat Fermanı'nın ilk cümlelerine baktığımızda devlet yönetiminde yanlışların nerelerde yapıldığı ve bunların düzeltilmesi için de yapılması gerekenlerin neler olduğu görülecektir:

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Tebarekeellezîbi-yedihi'l-mülk ve hüve ala külli şey'inkadîr.(Mülk Suresi,1)

Herkese malum olduğu üzere, Devlet-i Aliyemizin kuruluşundan beri, yüce Kur'an'ın hükümlerine ve şer'i kanunlara kemaliyle uyulduğundan, ulu saltanatımızın kuvvet ve kudreti ve bütün halkının refah ve gelişmişliği istenilen dereceye ulaşmışken, yüz elli sene vardır ki, art arda gelen sıkıntılar ve çok çeşitli sebeplere dayalı olarak, ne Şer'i şerife ve ne yararlı kanunlara bağlı kalınmadığı ve uygun hareket edilmediği için, evvelki kuvvet ve gelişmişlik bilakis zayıflık ve fakirliğe dönüşmüştür. Halbuki şer'i kanunlar altında idare olun-mayan memleketlerin payidar (sağlam, sürekli) olamayacağı açıktır.(DEVAMI VAR İNŞALLAH).

Sevgi ile