Birileri dudak kıvırıp 'çok mu önemli' diye sorabilir; daha konuya girmeden söyleyeceğim: 'Evet, hem de çok önemli.' Eğer bu dünyada başkalarıyla birlikte yaşıyorsak ve birilerinin sandığı ya da sunduğu gibi 'kendimizle değil de birlikte yaşadığımız ötekilerle yarışıyorsak' çağdaş bilim ve teknoloji konusunda atılan her adım, özellikle de geleceğimizin kurucusu ve sahibi olacak gençlerimize vereceğimiz eğitim çok önemli, hem de her şeyden daha önemli.

Başlangıçta ben de dudak büküp geçtim o yıldız savaşlarına, o insanüstü robotlar dünyasına. Hollywood fantezisi hatta saçmalığı deyip geçtim. Oysa bu hayal dünyası bana hiç de yabancı değildi; 19'uncu asrın en büyük hayal kurgucusu Jules Verne'in bütün kitaplarını daha ortaokulu bitirmeden sular seller gibi yutup hıfzetmiştim. Geleceğin hayal dünyasından kopmama tarihin yani geçmişin hakikat dünyasına adım atmam yol açtı. O hakikat dünyası, bir başka güzel ve bir başka muhteşemdi. Yıllarca koynunda yaşadığım ve ömrümü de o koynunda tamamlayacağım o dünya, Türk tarih dünyasıydı ve muhteşemdi. Tarihin en kadim milletinin tarihi başka nasıl olabilirdi ki?

Bir yönüyle mensubu olduğumuz, en azından mensubu olmak için çabaladığımız fakat öbür yönüyle de çekiştiğimiz, çatıştığımız 'Batı'nın tarihi ve kültürel köklerimiz itibariyle kopmamızın söz konusu bile olmadığı 'Doğu'yu ve İslam dünyasını nasıl geçtiğini ve dünyayı nasıl bir geleceğin beklediğini sorup sorgulamam beni yeniden çocukluk yıllarımın geleceği irdeleyen dünyasına götürdü.

Geçtiğimiz cumartesi günü Samsun Rotary Kulübü Bilim ve Sanat Merkezi'nde 'geleceğe bizden, bizim kuşağımızdan çok farklı ve çok daha bilerek yaklaşma' çabasında bir grup gençle birlikteydim. Bir kısmı orada eğitim gören belli bir zeka seviyesinin üstündeki ortaokul öğrencisiydi, 15'i de çeşitli devlet liselerinden seçilmiş lider özellikli genç kızlar. Benim ve bizim kuşağımızda, çoğunluğu oluşturan benim gibilerin çok yabancı olduğu başka bir dünyada yeni şeyler öğreniyor ve üretiyorlardı. Ortaokul öğrencilerinin üç boyutlu çizimleri harika ama dahası çizmekle kalmayıp çizdiklerini ürüne dönüştürme beceriler. Geleceği emanet edeceğimiz çocuklarımızın geleceğin bilim ve teknolojisine ilgileri, bu bilgi ve becerileri onlara veren öğretmenlerinin çabası, her türlü takdirin üzerinde.

Çeşitli devlet liselerinden seçilmiş 'lider karakterli' 15 genç kızı bana Samsun Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Burhan Uyan tanıştırdı. Burhan Uyan sadece hukukla uğraşmıyor, gelecek mühendisliği ve yapay zekayla da çok yakından ilgili. Samsun Barosu için hazırladığı bir sistem hukuk alanında bir ilk. 'Marslı Mühendis Kızlar' projesi de O'nun imzasını taşıyor. Bu 15 genç kız üç hafta önce İzmir'e gitti, orada uzay üssünde üç gün eğitim aldı. Geçen cumartesi günü bu eğitimin bir ileri aşamasına Samsun'da geçtiler. İstanbul'dan gelen uzmanlar eşliğinde sanal gerçeklik dünyasının bir ileri safhasına geçecekler.

Önce ortaokul öğrencilerini sonra liseli genç kızları ya da projelerindeki tanımlamalarıyla Marslı kız mühendisleri tanıyarak, onlar arasında geçirdiğim yaklaşık üç saatlik süreyi hiç unutmayacağım. Dünkü yazımda 'anlatmasını yarına bırakalım' dediğim mutluluğum buydu.

Mutluluğu anlatıp da korkularımı gizlemek de pek dürüst bir tavır olmaz herhalde. Sanal gerçeklik projesi çerçevesinde taktığım gözlükle kah ortaçağ kentlerinin üstünde ya da zindanlarında, kah Beşiktaş Stadyumu'nun çatısına tırmanıp Boğaz'a tepeden bakarken yaşadığım ha düştüm ha düşeceğim korkularını da bu kadarla da olsa anlatmak zorundayım. Evet, o sanal gerçeklik ortamında dolaşırken ha düştüm ha düşeceğim diye korkmadığım bir an bile olmadı.

Hayallerimiz ve umutlarımız korkularımızdan büyük olmak zorunda. Ben o gençlerin gözünde büyük hayalleri gördüm ve oradan büyük umutlar devşirerek ayrıldım. Sağ olsunlar, var olsunlar.