Bilimsellikten uzak kalarak, başarısızlıklarımızda mazeret aramaya devam ettiğimiz sürece, başarılı olmamız mümkün değildir. İşin en önemli tarafı ise, bu durumda ceremenin de milletin üzerine yüklenmesidir. Demokrasilerin en önemli özelliği, başarısızlığa tahammülünün olmamasıdır. Ülkemizde, az gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerdeki en önemli problem, bu noktada yoğunlaşmaktadır. Batı ülkelerinde örneklerini gördüğümüz ve başarısız olanların istifa etmelerinin temelinde de bu yatmaktadır. Bulunduğu makamın gerektirdiği şekilde başarılı olamayanlar veya devleti zarara uğratanlar, derhal yerlerini boşaltmaları gerekir.

Uzun yıllar parti başkanlığında bulunduğu halde bir başarı sağlayamamış olanları, her zaman yerinde görmek; başarısızlığa taviz vermek ve ileride tekrar başarısız olmayı göze almak demektir. Bir bakanın veya bir bürokratın durumu da aynıdır. Ülke olarak başarısızlıklara taviz verdiğimiz sürece, ülkemizin ileriye doğru atılımlar yapmasını bekleyemeyiz. Eğer bir kişi yıllarca ayanı koltukta olmakla birlikte; bulunduğu makamın gereğini yerine getiriyor ve başarılı oluyor ise bunları da yerinde kalması gerekir. Özellikle, az gelişmiş ülkelerdeki diğer bir husus ise başarılı olanların yerinde tutulmamasıdır. Başarısız olanlara çeşitli mazeretlerle taviz veriliyor ve yerlerini koruyor; tam bunun aksine olarak başarılılar yerlerinden ediliyor iseler, ülkeyi ileriye taşımak mümkün değildir. Bunun sonucunda, devletin tüm basamakları, işinin ehli olmayan idareciler tarafından işgal edilir ve devletin tüm çarkları yavaş işler.

Bilim toplumu olmuş ülkelerde bile, devletin çeşitli kademelerindeki kritik idarecilerin yüzdesi pek fazla değildir. ABD gibi ve Batı ülkelerinde kritik durumlarda karar verme yetisinde olan elemanları sayısı, % 2 veya 3'ün üzerinde değildir. Gerek siyasette ve gerekse bürokrasideki bu çok az sayıdaki elemanların muhafaza edilmesi gereklidir. Zira, ülkenin tüm çarkları onlar üzerinden dönmektedir. Bir dairedeki idareci, birçok olumsuzlukları çeşitli mazeretler ileri sürerek, kendinin masum olduğunu hatta başarılı olduğunu iddia ediyor ise o şahıs hemen yerinden alınmalıdır. Özellikle, acıma veya kimilerinin yakını olması dolayısı ile böyle elemanlar yerlerinde muhafaza edilecek olur ise ülkeye en büyük kötülük edilmiş olur.

Mustafa Kemal Atatürk, istiklal savaşı için çalışmaları esnasında; TBBM kurmuş ve çevresindeki insanların, paramız yok, ordumuz yok, düşmanlarımız çok, sözlerine şu cevabı vermiştir. 'Eğer para yok ise, para bulunur; ordu yok ise, kurulur; düşman çok ise, onlar da kovulur' cevabını vermiştir. İdareciler veya siyasetçiler içinde bulundukları şartları uygun olmaması durumunda, bu şartları kendi lehlerine nasıl çevireceklerinin planını yapma durumunda bulunmaları gerekir. Öncelikle içinde bulunulan durumun değerlendirilmesi yapılmalıdır. İkinci olarak, hedef tayin edilmelidir. Üçüncü olarak bu hedefe ulaşmak için hangi yöntemler kullanılacaktır. İçinde bulunulan duruma göre, finansal olarak ne lazımdır ve bu nasıl temin edilebilir(Özellikle çoğu zaman da finansal kaynaklar, çok düşük seviyede ortaya çıkar). İşte bu dört aşamada üzerinde durulan hususları gerçekleştirmedeki zaman ve aşamaları da planlanmalıdır. Bu şekildeki bir planlama olmadan başarıya erişmek mümkün değildir. Çoğunlukla ülkemizde olduğu gibi, 'başlayalım da istim sonradan gelir' ile başarıya gitmek mümkün değildir. Devlet idaresi ciddi bir iştir. Makamları işgal edenler, bu makamların gerektirdiği liyakatte olmalıdır. İşte başarının yolu da budur. Saygılarımla...