Bu millet, uzun zamandan beri -aradaki bazı pırıltılı çıkışları bir kenara bırakırsak- ilimde gerilere düşse de irfanda hep ileride, hep en önde oldu. Öğrenilmeyen/öğretilmeyen ilimdeki gerileyişin sarsıntılarını, tarihin derinliklerinden getirilen ve ecdattan tevarüs edilen irfanla telafi etti. Heyhat ki, son zamanlarda irfanımız da ciddi darbelerle kökünden koparılıyor, unutturuluyor, unutuluyor.

Sözlükler 'irfan' kelimesini 'bilme, anlama, sezme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, ilahi bir feyz olarak kainatın sırlarını bilme kudreti ve kültür' olarak açıklıyor. Şemsettin Sami ise 'Kamus-ı Türkî'de bütün bunlara ilave olarak 'ilim ve zeka ile hasıl olan kemal' ve 'esrar-ı ulûhiyyete ve hakayıka vukuf, marifetullah' açıklamalarını ekler ve 'ilim ve takva kafi değildir irfan lazımdır' der. Ömer Seyfettin de 'alim başka arif başka, ilim başka irfan başka' dermiş. Olmayan ya da pek az olan alimi çoğaltamadığımız yetmediği gibi bir de var olan arifleri yok ettik ya da yok etmek üzereyiz.

Bu satırların yazarı 'ar, namus, haya, ismet, irfan, edep' gibi artık üniversite mezunlarının büyük kısmının bile hem kullanmadığı hem de anlamını bilmediği kelimeleri okuma yazma bilmeyen babaannesinden duyarak, dinleyerek büyümüştür. Bu satırların yazarı çocukluktan gençliğe adım atarken duyduğu 'efendim, iki gözüm, cancağızım, mirim' gibi sevgi ve saygı sözcüklerini artık hiç kimseden duymamanın hüznünü taşıyor yüreğinde. Ve o İstanbul beyefendileriyle Osmanlı kadınlarını tanımanın müthiş mutluluğu ama onları yarınlara taşıyamamanın dayanılmaz acıları içinde mukadder akıbete doğru adım adım, gün gün, saat saat ilerliyor.

Hak etmediği makam ve mevkilere getirilenlerin ve de tahayyül bile etmedikleri servetlere kavuşan sonradan görmüşlerin şımarıklıkları, küstahlıkları ve edepsizlikleri, her geçen gün biraz daha artıyor, toplumu felakete biraz daha yaklaştırıyor.

Televizyon kanallarındaki siyaset ama özellikle de spor programlarının tartışma dili bizim insani ve İslami değerlerimizle taban tabana zıt. Külhan oturuşundan sokak ağzıyla konuşmaya, biri birilerine ama daha da çok orada olmayanlara karşı hitaplarına ve ithamlarına şahit olup da insanlık adına, Türklük ve İslami değerler adına utanmamak mümkün mü?

Benim bu aradaki tek tesellim, uzun zamandır toplumu küstahlığıyla rahatsız o sözde gazetecinin son edepsizliği üzerine gösterilen toplumsal tepki ve o tepkinin aldığı sonuçtur. Bu toplum tüm milli ve insani meselelerde aynı tepkiyi gösterdiği/gösterebildiği gün birçok şeyin kendiliğinden çözümlendiğini göreceğiz.

HATADAN DÖNMENİN ERDEMİ

Konu bireysel hata ve toplumsal tepkiden açılmışken; yaşadığımız kentteki örnekten bahsetmemek olmaz. Her geçen gün biraz daha betonlaşan bu kentteki son ormanlardan birisinin betonlaşmaya açılması ne kadar yanlıştıysa; o yanlışa karı son derece akıllı ve demokratik bir tarzda ortaya konulan tepki de o tepki sonrası yanlıştan dönülmesi de o kadar doğru ve güzeldi.

Ben bu vesileyle hem Canik'in o güzelim orman dokusunun betonlaşmasını engelleyen meslek odası ve sivil toplum temsilcilerini hem konuya müdahil olan Orman Müdürlüğü yetkililerini hem de yanlıştan dönme cesareti ve erdemi gösteren Canik Belediyesi Başkanı Osman Genç ve arkadaşlarını yürekten kutluyorum.