Bizde ya da mensubu bulunduğumuz Ortadoğu'da istifa geleneği yoktur; cellada boyun verilir de makama iki satırlık bir istifa dilekçesi verilmez. Genel durum budur ama çok az da olsa istisnası da yok değildir. İki örnek vardır son yüz yılda; birisi Osmanlı döneminde, birisi de Cumhuriyette yaşanan. Önce Cumhuriyeti yazacağım, Osmanlı dönemi istifası daha üst düzeyde ve daha uzun açıklamayı hak eden önemde.

Yakın tarihimizin önemli siyaset ve devlet adamlarında Suat Hayri Ürgüplü, 1940'lı yıllarda Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun kabinesinde ticaret bakanıdır. Adı bir kahve yolsuzluğuna karıştırıldığında hiç düşünmeden 'adımın karıştığı kahve yolsuzluğu ile ilgili, bakanlığımda bir komisyon kurulmuştur. Bu teftiş heyetinin selametle çalışabilmesi için, benim, bu bakanlık koltuğundan ayrılmam gerekir; aksi halde komisyonu etkilerim, sağlıklı bir karar oluşmaz. O nedenle, siyasi ahlak gereği, bakanlıktan istifa ediyorum' diyerek koltuğu bırakır. Aklanacak, siyasete geri dönecek ve 60 sonrasında başbakanlığa kadar yükselecektir. Yolsuzlukla suçlanıp anında istifa eden ve onuruyla hesap veren, aklanıncaya kadar siyasetten uzak duran büyük insan nurlar içinde yatsın.

Birinci Dünya Savaşı'nın son günleri, mukadder akıbet ha geldi ha gelecek; Sadrazam Talat Paşa istifa eder, hükümet düşer, yerine hükümeti kurmak üzere 14 Ekim 1918'de Ahmet İzzet Paşa atanır. Kabinesinde İttihatçı olarak bilinen dört isim vardır; Adliye Nazırı(Adalet Bakanı) Hayri Efendi, Bahriye Nazırı(Denizcilik Bakanı) Hüseyin Rauf(Okyar) Bey, Maliye Nazırı Cavit Bey ve Dahiliye Nazırı(İçişleri Bakanı) Ali Fethi(Okyar) Bey.

Ahmet İzzet Paşa, daha işin başında, Padişah Vahdettin'in Mondros'a eniştesi Damat Ferit Paşa'yı göndermek istemesine ' O adam deli' diyerek karşı çıkar. Saray Başkatibi Ali Fuat (Türkgeldi) Bey vasıtasıyla istifa edebileceği haberini gönderir. Bu haber üzerine Padişah ısrardan vazgeçer ve Mondros'a ateşkes görüşmesini yapmak üzere Rauf Bey başkanlığında bir heyet gider.

Vahdettin, bunu unutmayacaktır; kısa bir süre sonra 'kabinede değişiklik yapılması için' aracılar görevlendirir. Önce Evkaf Nazırı(Vakıflar Bakanı) Abdurrahman Şeref Bey, daha sonra da Ayan Meclisi Başkanı Ahmet Rıza Bey ile, Hayri Efendi, Rauf ve Fethi beylerin azledilmeleri için haber üstüne haber gönderir.

Ahmet İzzet Paşa, Hayri Efendi ile Rauf Beyin kendilerinin istifa edeceğini, Fethi Beyin ise azledilmesinin yanlış olacağını ifade eder, ısrarlar üzerine konuyu kabineye(bakanlar kuruluna) getirir. Görüşürler ve arkadaşlarını feda etmek yerine hep beraber istifaya karar verirler. Ahmet İzzet Paşa kısa ama oldukça anlamlı bir yazıyla istifasını Saray'a sunar. Hem de, saygılı ama 'Zat-ı Hümayunlarınızla Hükümet arasında hiçbir ciddi anlaşmazlık söz konusu değilken başbakana ait birtakım yetkilerin sınırlandırılmak istenmesi, korunacağına yemin ettiğimiz anayasa ile bağdaşmaz' gibi oldukça ağır ifadelerle.

Ahmet İzzet Paşa'nın sadrazamlığı sadece ve sadece 24 gün sürmüştür ama bugün saygıyla ve rahmetle anılmaktadır. Onun, Mondros'a gönderilmesine 'deli' diyerek karşı çıktığı Damat Ferit Paşa ise sonraki iki yıl içinde tam beş defa başbakanlık koltuğuna oturacak ama tarihe 'hain' diye geçecek ve lanetle anılacaktır.