Yan yana gelmemesi gereken iki kelimedir 'hoca' ve 'hırsız' kelimeleri. Hoca kavramı sadece cami ile sınırlı değildir bizim kültürümüzde, alanı çok daha geniştir, okuldan hayatın her sahasına kadar tüm dünyamızı kapsar ve biz o mesleği adeta kutsarız. Ben bir zamanlar 'paşa' kelimesine de aynı duygularla yaklaşırdım, 'general' demezdim onlara 'paşam' demeyi tercih ederdim. Artık her omuzu kalabalığa 'paşam' demeyi gerçek paşalara, söz gelimi Mustafa Kemallere, Kazım Karabekirlere, Mareşal Çakmaklara saygısızlık sayıyorum.

Hocalık ne kadar kutsiyet ifade ederse toplum gözünde hırsızlık da o kadar aşağılık bir ahlaksızlığı tanımlar. Ne yazık ki bu ülkede birileri hem de bir başka kutsalı istismar ederek daha doğrusu o kutsal kavrama ihanet ederek bu iki kavramı bir araya getirmeyi başardı! Hırsız akademisyen, hırsız hoca! Bu ülkeye yapılacak ihanetlerin en büyüğüdür benim gözümde. Devleti ele geçirme hareketinin gözü dönmüş rezil mensupları kutsalımızı istismar ederek sadece soruları değil bu ülkenin geleceğini çalmışlar yıllarca. Onlar çalmaktan utanmamış, başta ilgililer olmak üzere bizler de ne yazık ki daldığımız gaflet uykusundan uyanmamışız.

20.000 akademisyen 'hırsızlık şüphesi' altındaymış. Çalınan sorularla girmişler akademik kariyer yoluna. Bilimin hırsızlığı mı demeli yoksa hırsızlığın bilimi mi, bilemiyorum ama hangisini derseniz deyiniz hafif kalır yapılanı tarifte. Bu, tarihte örneği görülmemiş bir hırsızlıktır, sadece sorular, sadece makamlar, sadece hak edilmemiş kazançlar çalınmamıştır, bir milletin istikbali çalınmıştır. Cahilin alim koltuğuna oturtulduğu ve geleceğimizin sahibi genç beyinlerin o hırsız ve ahlaksız cehalete teslim edildiği yılların yarasını sarmak, iyileştirmek mümkün mü? Kim çalınan yılları geri verebilir?

'20.000 şüpheli' diye verdi haberi gazete ve televizyonlar. Yanlış, şüphe altında kalanlar çok daha fazla, 20.000 hırsız var ama tüm camia, özellikle de son dönemin tüm akademisyenleri ne kadar ahlaklı ve ne kadar hak etmiş olurlarsa olsun bu ahlaksızlar yüzünden zan altındadırlar. Yazık günah değil mi?

Yıllardır 'değerlerimizin değersizleştirilmesinden, kavramlarımızın içinin boşaltılmasından' yakınır dururum, bu sütunda yazarım, televizyon programlarımda dile getiririm, işte bunun içindir feryadım. Din gibi, hele de İslam dini gibi güzel ahlakı öne alan bir kutsalın istismarıyla devletin ele geçirilmesi hedefinde dine vurulan darbe, milletin geleceğine verilen zarar her türlü tahminin üstündedir.

Onların çaldığı sorularla makamları ve istikballeri çalınan gerçek hak sahibi 20.000 insanı nasıl bulacağız, onların yarasını nasıl saracak, kayıplarını nasıl telafi edeceğiz? Bu sorunun cevabı var mıdır? Yoktur, yoktur da bir başka soru daha vardır ve onun cevabı da yoktur. O da bu ehliyetsiz ama daha önemlisi ahlaksız sözde akademisyenlere teslim ettiğimiz milyonlarca evladımızın hesabıdır. Onlara acaba hangi haksızlıklar yapıldı, hırsızlıkla gelenler acaba geldikleri makamlarda hangi hırsızlıklara yol verdiler, hangi hırsızlıklara imza attılar? Onlar kaç gencin istikbalini çaldılar, kaç istikbal hırsızının önünü açtılar. Ya da bir başka ifadeyle 'devletin kılcal damarlarına kaç virüs enjekte ettiler?'

Kim bilir; ne büyük günahlar işledik ki toplum olarak, kutsallarımız çalındı?