İki gündür Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin eski adıyla 'Ata Yolu', yeni adıyla da 'Kurtuluş Yolu' olan doğru projesine birileri tarafından yamanan yalanlara ve yanlışlara dikkatleri çekmeye çalışıyorum. Bu arada, daha önce birçok yanlıştan arındırılan projenin kalan yanlışlardan da temizlenerek uygulanacağına olan inancımı da tekrarlamak istiyorum. Düzelecektir, çünkü tarih yalan ve yanlışa tahammül etmez.

Mustafa Kemal Paşa, 'Padişahın fahri yaveri' sıfatı ile ve 9. Ordu Müfettişi olarak geldiği Samsun'da ne birilerinden kaçmış, ne bir yerlerde saklanmış, ne yolunu değiştirmiş ne de birilerinin korumasında yolculuk yapmıştır. Onun karargahını Samsun'dan Havza'ya, Havza'dan Amasya'ya taşıması bir kaçış değil, gelişinden çok önce, inanmış silah arkadaşları ile İstanbul'da kararlaştırılmış bir milli planın uygulanışıdır. Bunu daha Samsun'a ayak basar basmaz 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa'ya çektiği telgrafta çok net görürüz.

Mustafa Kemal Paşa ve maiyet erkanının Samsun'dan Havza'ya Canbolatoğlu Ekrem Bey'in 200 atlısının korumasında gittiği/götürüldüğü iddiası bir efsaneden ibarettir. Söylentilerin ötesinde hiçbir belgeye dayanmamaktadır. Bir iki derlemenin dışında hiçbir ciddi kaynakta bundan bahis, bahsedilen kitaplarda ise birbirinden yapılan alıntıların dışında hiçbir belge yoktur.

O yolculukta Mustafa Kemal Paşa ile birlikte olanlardan Hüsrev Gerede ve O'nu Havza'da karşılayanlardan Zübeyirzade Mehmet Fuat Efendi hatıralarını yayınlamışlardır. Bunların hiçbirisinde Ekrem Bey'den de onun 200 atlısından ima yoluyla bile bahsedilmez. Yolu beraber yürüyenin ve yolcuyu karşılayanın görmediği korumaları birilerinin neredeyse bir asır sonra görmesindeki kerameti anlamak da, anlatmak da mümkün değildir.

Kaldı ki, o yolculuk esnasında henüz Mustafa Kemal Paşa ve maiyetindekilerin gerçek niyeti kimse tarafından bilinmediğinden birilerinin O'na karşı herhangi bir saldırı ya da suikast düzenlemesi için hiçbir makul sebep yoktur; görev ve yetki belgesi bunu çok net ortaya kor. İngilizler Mustafa Kemal Paşa'nın niyetini Haziran'ın ilk haftasında anlamış ve ondan sonra da Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a çağrılmıştır. Ama İngilizler de Damat Ferit Hükümeti de geç kalmıştır. Özgürlük kartalı artık Anadolu'nun engin semalarında 'tam bağımsızlık ve milli egemenlik' yolunda kanat çırpmaktadır.

Kaldı ki Osmanlı genelkurmayı o tarihten çok önce Kafkas cephesinden çektiği 15. Fırkayı(tümeni) Samsun'a, 5. Fırkayı(tümeni) da Amasya'ya konuşlandırmış ve her iki fırkayı Samsun-Sivas yolunun güvenliğini sağlamakla görevlendirmiştir. 15. Fırkanın Samsun'a nakli, konuşlandırılması ve çalışmaları ile ilgili çok kapsamlı bir çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Bünyamin Kocaoğlu tarafından yapılmış ve o çalışma Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından 'Milli Mücadele Yıllarında Samsun' adıyla yayınlanmıştır. Ortada çok ciddi bir akademik yayın varken Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin 'bir tarih kalpazanının yalan ve yanlışlarına' itibar etmesi aklın alacağı bir iş değildir.

O bilimsel çalışmada Samsun-Havza yolundaki askeri konuşlanma en ince ayrıntısına kadar verilmektedir. Ayrıca çeteler hakkında da geniş bilgiler vardır. Pontus çeteleri Samsun'da, özellikle de Bafra tarafında Nebiyan Dağı civarında yoğunlukludurlar, Kavak-Havza hattında da vardırlar ama bunların hiçbirisi düzenli birliklere saldıracak güçte ve cürette değildirler. Başbakanlık ve genelkurmay arşivlerindeki raporlar daha çok hırsızlık, gasp, yaralama ve cinayet olaylarını bildirmektedir.

Canbolatoğlu Ekrem Bey'in hatırasına saygı duymak, anısını yaşatmak başka bir şeydir Mustafa Kemal Paşa ve maiyetini onun himayesine vermek başka bir şeydir. Birincisi saygın bir davranıştır, ikincisi ise tarihi saptırmaktır ve yanlıştır.

Yanlışta direnmenin hem kimseye yararı yoktur hem de mümkün değildir. Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde Cumhuriyet tarihi konusunda Türkiye çapında bilinen ve itibar gören tarihçiler vardır. Belediye ya onlara başvurmalı ya da onlar bu konudaki görüşlerini kendiliklerinden açıklamalıdırlar. Zira söz konusu alan onların alanıdır ve yapılan tahrifat o alanla ilgilidir. Yalana ve yanlışa kimse sessiz kalamaz, kalmamalıdır ama öncelikle ve özellikle uygulayıcılar ve akademisyenler hiç sessiz kalamazlar, kalmamalılar. Onların sorumluluğu biz sade vatandaşların sorumluluklarından kat be kat fazladır.

Umarım ve dilerim ki, bu konuya bir daha dönmek zorunda kalmam ama yanlışlar devam ederse geri dönmekten ve sonuna kadar gitmekten de asla geri kalmam.(SON)