Her sene yılbaşı yaklaşırken milleti bir telaş alır. Herkes kendi fikrine göre bir yılbaşı geçirmek için hazırlık yapar. Dışarda eğlenmek isteyenler rezervasyon peşine düşer, evde televizyon başında geçirmek isteyenler kuru yemiş, meyve filan stoklar. Kimisini piyango bileti, kimisini tombala derdi tutar. Bazısı çoluk çocuğa hediye alır, çam ağacı süslemeye kalkar.

Yılbaşı ile Noel'i karıştırma konusunda mütedeyyin vatandaşlar ile liberal fikirde olanlar arasında müthiş bir yarış yaşanır. 'Noel kutlamak' haramdır deyip alternatif olarak Mekke'nin fetih yıldönümü kutlamaya kalkanlar, kutsal fethin 11 Ocak olan gerçek tarihini on gün erkene çekmekte sakınca görmezler. Berikiler de Hıristiyanların Noellerini bir hafta kaydırıp kırmızı cübbe giymiş Papaz'la yılbaşı kutlamaya bayılırlar.

Dediğim gibi yılbaşı gelende, herkeste farklı bir telaş başlar; benim telaşım ise biraz farklıdır. Yeni yıla üç beş gün kala Şaman Selenge'yi bulup gelmekte olan sene için hangi kehanetlerle karşımıza çıkacağını öğrenmeye çalışırım.

Zor iştir Selenge'yi bulmak. Geçen sene Samsun'un Ayvacık ilçesinde bir dağ başına konmuştu. Sever böyle yerleri, daha evvel bir kere Erciyes Dağı'nda, bir kere de Ladik Akdağ'da bulmuştum onu. Gösterişsiz bir çadırı, tuhaf bir kostümü ve fala bakmakta kullandığı acayip öteberileri vardır. Beni görünce 'Gel bakalım Katip' der her seferinde. –Nedense bana hep Katip diye hitap eder, kehanetlerini yazdığım içindir belki de…

Bu defa nerede ve nasıl bulacağım diye kafa yorarken birden telefonum çaldı. Numara tanıdık değildi ama karşıdan gelen bildik bir sesti: 'Alo, Katip!' diye lafa başlar başlamaz arayanın bizim Selenge'den başkası olmadığını anladım ve neredeyse küçük dilimi yutuyordum. Zira Şamanlık makamına erdiğinden beri onun teknolojiden uzak durduğunu biliyordum. Ecinnileri, benim onu bulmaya çalıştığımı fısıldamışlar meğer.

'Dur sana konum atayım, gel hemen, konuşalım!' dedi. Sonra bir de ne göreyim? Şaman Selenge deniz kenarındaki beş yıldızlı bir otelden konum atmıyor mu? O şaşkınlıkla arabama atlayıp yanına vardım.

Onu gördüğümde otel lobisinde filtre Kolombiya kahvesi içiyordu. Örgülü kır saçlarını açmış, kızılımsı bir renge boyatmış, yüzüne de iddialı bir makyaj çalmıştı. Beni yanına buyur etti, 'Sana Türk kahvesi söyleyeceğim' dedi. 'Benim içtiğim kahvelerin telvesi yok, filtre kahveyle fala bakamam.'

'Hani senin renkli bir tuğun vardı, bakır bir çanağa okunmuş su koyar içine kurşun dökerdin, ne oldu onlara?' diye sordum.

'Devir değişti Katip' dedi. 'Dağ başında vakit öldürmektense kabiliyetlerimi nakde dönüştürmenin zamanı gelmişti.'

Meğer aradan geçen bir senede Selenge, sosyete falcısı olarak nam salmış. Paranın da gözüne vurmuş. 'Şimdi sen benden de para istersin?' demekten kendimi alamadım. Güldü. 'Sen sosyete misin Katip?' cevabını verdi. 'Hadi iç de bakalım 2018'in kahve falına!'

Selenge büyük bir kahindir. Amerika'nın başına Obama'nın geçeceğini haber verirken 'Kovboyun yüzü kararacak' demişti. Putin'in Suriye'ye asker göndereceğini de 'Rus ayısı, Şam'da kayısı' diyerek bilmişti. Geçen sene görüştüğümüzde 'Ankara havaları güzel ama bazen Metalicca da dinlemek lazım' gibi birşeyler söylemişti de mana verememiştim. Bu sene Melih Gökçek 'metali yoruldu' diye kıyıya alınınca anladım hikmetini!

2018 kehanetlerini dinlemek için bir çırpıda içtim kahvemi. Postmodern Şaman Selenge, fincanımı kapattı, soğuması için bir iki dakika bekledi. Sonra açıp başladı kehanetlerini sıralamaya:

"Zor bir sene olacak. Bir çok gösterişli tespih dağılacak. Ama tespihlerin sahipleri, imameye püskül takarak göz boyamaya devam edecek." dedi.

Selenge bu! "O da ne demek öyle?" diye sormayacaksın. Anlayabilirsen anlarsın. Yok aklın ermediyse bekleyip göreceksin. Kehanet gerçekleştiğinde "ha, demek bunu söylemiş de ben anlamamışım" dersiniz zaten.

"Trump'ın Müslümanlarla arası iyice açılacak." diye devam etti kehanetlerine. "Hatta bir İslam ülkesini ziyaretinde protesto etmek için üstüne hacı yağı atacaklar, kokudan bir hafta burnunun direği kırılacak."

Hacı yağı derken hakiki anlamını mı kullandı yoksa sembolik bir manası mı var, onu da seneye görürüz.

"Seçim var mı?" diye sordum. "Hayat zaten seçimlerden ibarettir Katip!" cevabını verdi.

"Rıza Sarraf?" diyecek oldum. "Tam bir yılan hikayesi..." dedi burun kıvırarak. "Büyük yılanlar, küçük yılanları yiyecek. Küçük yılanlar da büyükleri zehirleyecek."

Bir umut sordum: "Samsunspor?"

"Sizin takım ne olsun, ne ölsün isteniyor Katip" dedi. "Böyle isteyenler amacına ulaşacak."

Sual ettim: "Kuzey Kore?"

El cevap: "Biraz çata pat olabilir."

"Kudüs?"

"Atı alan Üsküdar'ı geçti. Ama bizim tribünler hala Kabataş iskelesinde slogan atmaya devam edecek."

Somurttum ister istemez. "Hep olumsuzluklar mı olacak peki? Hiç mi müspet bir şey yok ufukta..."

Gülümsedi. "Allah'tan umut kesilmez Katip" dedi. "Bir bakmışsın senenin sonunda güneş açmış, memlekete iyiler ve iyilikler gelmiş!"

"Hadi canım!"

"Ne o katip? İki bin sene önce ölmüş bir papazın kırmızı cüppe giyip gökyüzünde geyikleri uçurduğuna inanıyorsun da şu garip Şaman'ın baktığı 2018 falına mı inanmıyorsun? Aşkolsun katip, aşkolsun! Aç koynunu kuş konsun!"