Gece uykumun bölündüğü bir anda nereden geldiyse aklıma Yücel Ağabey'in anlattığı bir olay geldi. Yücel Ağabey dediğim bir zamanların yıldızı bir gazeteci, Yücel Hacaloğlu. Yeni İstanbul Gazetesi vardı o bir zamanlarda, Türkiye'nin 12 sayfa çıkan ve uçakla dağıtılan ilk gazetesi. Gökhan Evliyaoğlu, Hami Tezkan, Arif Nihat Asya, Tarık Buğra, Galip Erdem, o günlerin çömezi ama daha sonrasının büyük şöhreti Rauf Tamer ve diğerleri. Ve o gazetenin yazı işleri müdürü Yücel Hacaloğlu. Ben Yeni İstanbul Gazetesi'ni lise son sınıfta, Yücel Ağabey'i ise üniversite birinci sınıfta ve 1965'in baharında, o zamanların ünlü mekanı Küllük'de tanıdım.

Gece aklıma düşen anlatısıyla uykum bölünmüştü, sabahleyin dostum İskender Ruhi Çavuşoğlu'nun sosyal medya hesabından paylaştığı ölüm haberiyle yüreğim dağlandı. Sadece usta bir gazeteci değildi, tam bir beyefendi ve inanmış bir Türk milliyetçisiydi. Mekanı cennet olsun ve nurlar içinde yatsın. Eski ustalar ve eski devler birer birer terk ediyorlar bizim fikir ve dava alemimizi. Çevremiz giderek boşalıyor, yeni yetişen gençler de olmasa hepten yalnızlığa mahkûm olacağız. Ne yazık ki, kaybettiklerimizin yerini doldurmakta çok başarılı değiliz.

Bir başka acıyı da Samsun'da tanıdığım, tanımaktan ve dostluğundan büyük haz duyduğum bu toprakların her anlamda beyefendi bir evladı olan Servet Arat'ın ölümüyle tattım. 1970'li yılların başında tanıdığım Servet Arat Beyefendi'yi. Hayatının sonuna kadar zarafetine zarafet katarak ve tanıyan herkesin saygısını toplayarak yaşadı. Onu da hep rahmetle anacağım. Hem ne acı böylesine dostları kaybetmek hem de ne mutlu böylesine insanları tanıma şerefine erişmek. İki zıt duygu aynı yürekte, onları tanımanın mutluluğu ile onları kaybetmenin acısı!

Aslında ben bugün Sarıkamış'ı yazmayı, Sarıkamış'ın aziz şehitlerini anmayı planlıyordum ama bu iki acı arasında kalınca o milli acıyı geniş şekilde yazmayı yarına, yarın sonrasına erteledim. Sarıkamış, bilinmesi, anılması hem hüzün hem de gurur duyulması gereken bir milli olaydır. Hezimettir demiyorum, acıdır, kayıptır ama asla hezimet değildir, destanlarla dolu bir yenilgidir. Ne unutmalıyız ne yalan ve yanlışlarla çarpıtmalı ne siyasi amaçlarla istismar etmeli ne de ilkokul müsamerelerini andırır kutlamalarla mana ve maksadından saptırmalıyız. Galibiyetler de mağlubiyetler de bizimdir ve bizim tarihimiz mağlubiyetlerde bile şanlarla doludur. Tüm şehitlerimiz ve bu arada Sarıkamış şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, onları şükranla anıyorum.