Son kabul edilen Kanun Hükmünde Kararname ile uzun yıllardır talep ve gündem konusu olan taşeronların(alt işveren) çalışma sistemi hakkında yeni bir düzen taahhüdü ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede taşeron işçilere kadroya(!) geçme hakkı tanınmış ve kadroya geçme hakkı ile ilgili koşulları tamam olan kişiler bakımından bir takvim öngörülmüştür. Planlamaya göre kadro olanağından yararlanmak isteyenlerin alt işveren şirketlere değil, istihdam edilecekleri kurumlara 2-11 Ocak arasında başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Bunun akabinde 12 Ocak-20 Şubat tarihleri arasında tespit komisyonu incelemesi yapılacak ve hak sahipleri ilan edilecektir. 21-23 Şubat tarihleri içerisinde, hak sahiplerinin tespitinde hata yapıldığı iddiası varsa buna yönelik itirazlar yapılacaktır. 24 Şubat-2 Mart tarihlerinde ise yapılan itirazlar incelenerek kesin liste hazırlanacak ve 3-22 Mart tarihleri arasında sınavlar gerçekleştirilecektir. Sınav sonuçlarına itirazlar 23-26 Mart tarihlerinde yapılacaktır. 27-31 Mart aralığında ise itirazlar incelenerek son liste hazırlanacak ve nihayet 2 Nisan tarihi itibariyle 'sürekli işçi' veya 'işçi statüsü'ne geçişler tamamlanacaktır.

Bu konuda yeni yapının uygulamasına yönelik usul ve esasları içeren tebliğ yayımlanmış ve bu vesileyle bazı hususlarda beliren sis bulutu dağıtılmaya çalışılmıştır. Ancak belirtmek gerekir ki yeni durumun mahiyeti, müspet yanları bir tarafa bırakılacak olursa soru(n)lara gebedir.

Yapılan düzenleme ile ilgili olumlu ve olumsuz istikamette bazı değerlendirmeler yapmak olanaklıdır. Öncelikle temel vurgunun yapılan düzenlemenin işlem türüne yönelik olması zaruridir. 1982 Anayasa'sının üzerinde en fazla ve detaylı şekilde durduğu haklardan bir tanesi çalışma ve sosyal güvenlik hakkına yöneliktir. Anayasamızın kullandığı dile dikkat edildiğinde 'hak' ile ilgili etkili bir ton kullanıldığı öne çıkmaktadır. Esasında herkes için malum olması gereken şey; hak ile ilgili düzenlemelerin bir 'kanunun' konusu yapılarak TBMM'de, ilgili kurum, kuruluş ve sendikaların görüş ve katkısı alındıktan sonra görüşülüp kabulünün makul ve hukuki olacağının bilinmesidir. Bu bağlamda yapılan düzenlemenin 'pastörize' düzenleme kapasitesinde olduğu aklın ve muhakemenin himayesine açıktır. Dolayısıyla böylesine kritik ve toplum fertlerinin hukukunu derinden etkileyen hususlar bakımından 'hava yastığı' hükmünde olan Meclis çalışmasından mahrumiyet, bunun yerine niteliği gereği ömrü mahdud(sınırlı) bir olağanüstü hal KHK'sının tercihi, yapılan düzenlemenin en önemli nakısası(eksikliği) olarak göze çarpmaktadır. Düzenlemeyle ilgili kafalarda soru işareti bırakan diğer noktalara sonraki yazımızda temas edeceğiz.