Türkiye'nin renkleri giderek azalarak siyah ve beyaza indirgenmektedir.

Biz bu renkleri daha önce de görmüştük. 1960, 71 ve en son da 80'de görmüştük.

Yalnız siyahı yada yalnız beyazı görmek ve göstermek acziyetin ifadesi olması yanında toplumu da fevkalade gerer.

Gergin politika partiler için her zaman yararlıdır.

Kutuplaşmalar taraftarları birbirine kenetlediği için siyasiler tabanlarını koruma amacıyla gerginliği, seçmenlerini birbirine bağlayan harç gibi kullanırlar.

Siyah yada beyazdan başka renk tanımayanların oluşturduğu toplumda huzur, barış ve güven olmaz.

Bu noktadan sonra toplumda kör dövüşler başlar.

Kör dövüş demek amaçsız ve hedefsiz dövüş demektir. Ortada hukuk ve adalet kalmaz.

Hukukun ve adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz.

Hukukun ve adaletin olmadığı yerde kalkınma ve refah da olmaz.

Bizler kardeşlik temelli bir milletin çocuklarıyız.

Bin yıldır Anadolu, Balkanlar, Kafkasya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasına çok renkliliği taşıyan milletin çocukları olarak 21. Y. Yılda kendi yaşadığımız ülkemize bu atmosferi ikame edemiyoruz.

Renk tekelciliği yapmıyoruz.

Yapılmasını da istemiyoruz.

Atalarımız, 'eşek dağda geberir, zararı eve dayanır' demişlerdi ya. Dağda geberen eşeğin faturasını ödemek istemiyoruz.

Milletimiz, birilerinin koltuğu için değil, Allah rızası için bedel ödemek istiyor.

Milletimizi millet yapan değerler için bedel ödemek ister. Ayrıca bu değerleri samimi bir şekilde ölesiye savunanlar için bedel öder ve ödemek ister.

Yakın ve uzak tarihimizin tanıklığıyla diyoruz ki, bu hep böyle olmuştur. Bundan sonra da öyle olacaktır inşallah. Selam ve sevgi ile…