Bilindiği gibi ağalık, devletin ve hukukun olmadığı yerde egemen olan gayri resmi, keyfi kişisel toplum- devlet yönetimidir.

Ortaçağın Avrupa'sında sık sık rastlanan feodal yada Derebeylik yönetimlerinin küçük bir kopyasıdır.

Gelelim bizim yaylanın ağa hikayesine:

Bayburt sınırları içinde köylülerimizin yazın çıktıkları komşu iki yayla vardır.

İki yaylanın sakinleri arasında sürekli sınır kavgaları ve tartışmaları olurdu.

80-100 yıl önce yaylalar bugünkü gibi türizm için değil geçim içindi. Sayıları binler ve on binlerle ifade edilen büyük ve küçükbaş hayvanların dışa açık meralarda otlanıp doyması söz konusuydu. Bu nedenledir ki, bir metre mera bile önemliydi.

Komşu yayla sakinleri sınır tartışmalarında sözü geçer ağaya sahip oldukları için kararlarda hep baskın çıkmaktaydılar.

Bizimkiler çareyi, komşu yaylanın ağasının damadı Ömer Ağa'yı kendi yaylamıza yerleştirmekte bulmuşlardı.

Artık bizi savunacak ve meralarımızı kurtaracak bir Ömer Ağa bulmuş olduk. Sonra da o ağa, yerlilerden daha yerli oldu.

Amerika da bizim ağamız böyle oldu.

Nasıl mı?

İkinci Dünya Savaşı sonrası galipler tarafından dünya dengeleri yeniden kurulmuştu. Taksimatta Türkiye Amerika'nın etki alanlarından biri olarak düşünülmüştü.

Rusya 1878 Berlin Antlaşması sınırlarına dönülmesini isteyince bizlerin de bir Ömer AĞAYA ihtiyacımız oldu.

Amerika, Rusya'ya karşı bizim Ömer AĞAMIZ oldu.

Bizim yaylamızda artık hukuk var, insanlık hak ve özgürlükleri vardır. Artık damat Ömer AĞA'nın hükmü değil, hukukun hükmü geçmektedir.

Amerika hala 70-80 yıl öncesinde ve hayal alemindedir.

Dünya değişti, Türkiye değişti. Kovboy hukuku değil, insanlık hukuku işlemelidir. Para ve silah her şey değildir ve olmamalıdır. Selam ve sevgi ile…