Yirmi yıla yakındır yaptığım köşe yazarlığımda ve kırk beş yıllık meslek hayatımda, dilimin döndüğü kadar tarım ve bunun Ülkemiz için önemi üzerinde durdum, Yazılar yazdım, konferanslar verdim, sempozyumlar düzenledim. Çoğu zaman da, kimileri tarafından, müstehzi tavırlarla karşılandım. İnana biliyor musunuz, tertip ettiğimiz bir toplantıdan sonra, Tarım bakanlığından önemli bir yetkilinin 'Böyle bir toplantıya gerek olmadığına dair konuşmalarını' da duyduk. 1945 'li yıllardan başlayarak, 1980-1985' li yıllara kadar Türkiye'de tarım altın çağını yaşamıştır. Haklı olarak da, Dünyada tarım ürünleri bakımından kendine yeterli olan ülkeler arasında yer almıştır. Haklı olarak da, bu mesleğin müntesibi olarak gurur duyduk. Zira, tarım ürünleri bakımından, yurt dışından ithale gerek duymuyorduk.

Biz çağ atlayarak, sanayi ülkesi olduk gibi sözlerle, ihmal edilen tarım sektörü çok kötü bir evresini yaşamaktadır. Tarım ile ilgili olarak, ithal edilen ürünlere ve bunların miktarlarına baktığımız zaman korkmamak, üzülmemek mümkün değildir. Türkiye'ye gelen bir Amerikalı ziraatçı dostum, Türkiye'de petrolün olmamasından korkmamız gerektiğini, zira Anadolu'nun Avrupa'yı bile besleyecek kadar hububat üretebileceğini ifade etmişti. Bugün başta buğday olmak üzere, arpa, mısır, tüm baklagiller ithal edilmektedir. Tüm bunlara ilave olarak, bir milyon tona yakın likit yağ, bir milyon ton pamuk, yem yapmak için küspe, soya fasulyesi, diğer birçok sebze ve meyve ithal edilmektedir. Tüm bunların yanında, en üzücü olan ise, Türkiye'nin saman ithal etmesidir. Her zaman ifade ettiğim gibi 'Gün bir, ama öğün üçtür'.

Tarım ve sanayi reel sektör olarak bir ülke için vazgeçilmez bir durum arz eder. Dünya tarihi incelendiği zaman görülecektir ki, tarımın gelişmesi ve bundaki sermaye birikimi, 18. ve 19. yüzyılda sanayi devrimi için ortam hazırlamıştır. Elbette, sanayinin tarıma sunduğu olanaklar, alt yapı, tarımın daha da gelişmesine, neden olmuştur. Bu bir döngüdür ve tarımı, sanayisiz; sanayiyi tarımsal olarak düşünmek mümkün değildir. Bir ülke bilim ile sanayide ne kadar gelişirse gelişsin mutlaka tarıma ihtiyacı vardır. Bilim, sanayi ve tarım birbirlerinin tamamlayıcısı olan sektörlerdi. Bu sacayağın birinin bile olmaması, o ülkenin kalkınmasında büyük engel teşkil eder. Gelişmiş olarak kabul ettiğimiz ülkelerin tarımını incelediğiniz zaman, sanayideki gelişmelerine paralel olarak tarımlarının da aynı derecede gelişmiş olduğu görülecektir. Bu bakımdan Âdem'den bu yana tarım vazgeçilmez, hayati bir sektördür.

Bugün Dünya'da et ithal etmediğimiz ülke bulunmaz iken; 1970- 80' li yıllarda, Türkiye'nin bir et deposu olduğu gerçeği ortadadır. Gerek İran, gerekse Suriye ile Irak'a kaçak olarak giden, canlı hayvanların olduğu gerçeği ile karşı karşıya idik. O zamanlar bundan şikayet ediyor, normal yollarla ihracatın yapılması ile Ülkemiz karlı çıkacaktı. Hatta Haç farizası eda edilirken kesilen kurbanların, kaçak veya çeşitli yollarla Türkiye'den gittiği de gerçekti.

Şimdi, Ülkemiz çok büyük olan tarımsal potansiyeline rağmen, iğneden ipliğe kadar, bütün tarım ürünlerini dışarıdan ithal etmek durumunda bulunmaktadır. Tarım ile ilgili olarak önemli olan diğer husus ise, Tarımın GSMH'mizin içindeki yerinin az oluşu veya giderek azalışı, bu sektörün önemli olmadığı anlamında değildir. GSMH içindeki yeri ne olursa olsun, tarımsal ürünlerin hayati ve stratejik ürünler oluşunu ortadan kaldırmaz. İdarecilerin tarımın geliştirilmesi konusundaki hususları dikkatli olmaları gerekir (Devam edecek). Saygılarımla.