Ekonomi haberleri ile ilgilenenler ister gazeteye, ister televizyondaki alttan geçen yazılara baksınlar öncelikle dövizin ne kadar olduğuyla ilgilenirler. Çünkü bilirler ki ekonominin en önemli göstergesi dövizdir. Borsa, altın gibi enstrümanlar ikinci sıradadır. Afrin'e yapılan 'Zeytin Dalı' operasyonu ekonomi ile ilişkili olarak, ekonomi ile ilgili insanları da bu konuda başta endişelendirmişti. Ama görünen gerçek döviz kurlarına bir etkisinin olmadığıdır. Perşembe günü itibarıyla bakıldığında ise Borsanın 120 bin seviyesini geçerek rekor kırması operasyonun ekonomi cephesinde de güven aşılamış olduğunu gösteriyor. Gelecek açısından bakıldığında ise operasyonun Afrin yerine Fırat'ın doğusunda yapılması daha kalıcı etkilere sahip olurdu. Çünkü ABD'nin destek verdiği tüm terörist unsurlar orada bulunuyor.

Operasyon bittikten sonra iyimser bir bakış açısıyla bakarsak, başarı belki döviz kurlarının daha da düşmesine sebep olabilir. Çünkü Merkez Bankası dövize karşı içerde aylardır operasyon yapıyor. Bu konuda Hürriyet'ten Uğur Gürses Ocak ayı içinde köşesinde bir analiz yapmıştı. Analiz şöyle:'2016 Nisan ayında Merkez Bankası'na başkan olarak atanan Murat Çetinkaya'nın önceki başkanlardan farkı, döviz piyasasına döviz satarak müdahale etmeme eğiliminde olmasıydı.

Bu duruş, eğer bir merkez bankası kendi parasının değerini korumak için elindeki araçları yeterince kullanıyorsa doğruydu. Ayrıca döviz satmak da yanlış bir politika değil. Günü gelir, bir merkez bankası elindeki tüm araçları kullanırken, döviz arzı sağlamak için döviz satışı da yapabilir, döviz borç verebilir, döviz swapı yapabilir.

Ancak zaman içinde görüldü ki döviz satma tercihi olmadığı gibi asıl; faiz silahının gerektiği gibi kullanmaktan kaçınıldığına tanık olduk. Hep etrafından dolaşıldı.

2016 Nisan ayından bu tarafa döviz satış ihalesi ya da döviz satış müdahalesi yapılmadı. Faizleri de zamanında ve yeterince yükseltmekten de uzak duruldu.

Ancak 2017'ye damgasını vuran bir politika var ki o da Merkez Bankası'nın ihracatçılara ve döviz kazandırıcı hizmetler kesimine kullandırdığı, vadesinde döviz olarak ödenmesi gereken reeskont kredilerinin TL olarak ödenmesine olanak sağlandı. Böylelikle beklenen döviz girişlerinden vazgeçiliyordu. Sonuçta; döviz satışı demekti bu.

2017 yılı başlarında, Şubat ortasından Mayıs sonuna kadar, bu uygulamanın penceresi açıldı; Merkez Bankası'na döviz geri ödemesi olan şirketlere 3.53'lük kur üzerinden geri ödeme olanağı tanındı. İki buçuk ayda 3 milyar dolarlık kredi TL olarak geri ödenmiş, mayıs ayında ise ne kadar geri ödemenin TL olarak yapıldığı açıklanmamıştı.

İkinci pencere de Kasım başında açılmış, Banka, 6 Kasımdan başlayarak 1 Şubata kadar istenirse döviz yerine 3.70'lik kur üzerinden TL geri ödeme yapılabileceğini ilan etmişti. Bu hala yürürlükte.

Merkez Bankası verilerine göre; döviz olarak yapılan geri ödemelerin Kasım ayında 348 milyon dolar, Aralık ayında ise 282 milyon dolar olduğu görülüyor.

Ağustos-Ekim arası üç aylık dönemde aylık ortalama döviz geri ödemelerinin 1.8 milyar dolar olduğu dikkate alındığında; Kasım ve Aralık aylarında Merkez Bankası'na, döviz cinsi reeskont kredisi geri ödemesi TL olarak yapılan toplam tutarın kabaca 3 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Yani gelmesi gereken yaklaşık 3 milyar dolarlık ödeme TL olarak yapılmış.

Böylece, Kasım ayında dolar kurunun 3.78-3.92, Aralık ayında da 3.76-3.79 aralığında seyrettiği dikkate alınırsa Merkez Bankası'nca bu kesimlere kabaca 350 milyon TL'lik bir 'kur ikramı' yaptığı görülüyor.

Yılbaşında ve sonundaki bu pencerelerle; 2017'de yaklaşık 6 milyar dolar döviz girişinden vazgeçen Merkez Bankası, bunların bedellerini TL olarak tahsil etti. Bu teknik olarak 'örtülü döviz satışı' demek.

İhracatçı olup da döviz kazanan ya da turizmci olup da döviz geliri elde eden kesimlerin kullandıkları kredilerden kaynaklanan döviz borçlarını vadede döviz olarak getiremeyecekleri kabulü epey derin sorunların işareti olmalı. Ya bu kredileri alanların ödeme güçlüğü var, ya da döviz kazançlarını çoktan başka bankalara bozdurmuş olmalılar.

Ancak Merkez Bankası'nın bu yola girişi; 'ellerinde TL var ama döviz getiremeyecek durumdalar. Öyleyse piyasadan döviz satın alıp getirmeye kalkmasınlar, kur dengesini bozmasınlar' düşüncesiyle ise kredi yenilemesinde de yine aynı kurun kullanılması gerekirdi. Bunu bilmiyoruz.

Aksi halde; her şey yolunda gidiyorsa kredi vadesinde 3.70'lik kur üzerinden döviz borcunu kapatıp (döviz satın alan), örneğin 3.85'lik kur üzerinden yeni kredi başlatan (döviz bozduran) bir firmaya epey kur kazancı verilmiş olduğu açık.

Merkez Bankası'nın 2017 başında 3.53'lük dolar kuru üzerinden, yılın sonlarında da 1 Şubata kadar geçerli olmak üzere 3.70'lik kur üzerinden TL kredi kapaması yapması belli kesimlere arbitraj olanağı sağlayan 'ucuz döviz satışı' demek. Bunun 'selektif kredi politikası' ile de bir ilişkisi yok. Zira bunu zaten uyguladığı pencerenin bizatihi kendisi ve uygulanan faiz oranı yerine getiriyor.

Merkez Bankası'nın açtığı reeskont kredilerinin tutarı kabaca 12 milyar dolar seviyesinde.'

Hükümetin %11.1 olarak yılın son çeyrek büyümesini açıklamasında KGF tarafından yapılan desteklemenin dışında Merkez Bankası da bu tür destekler sunmuştur. Bu ülke ekonomisinin topyekûn hareket ettiğinin güzel bir örneği. Bu dayanışma ve yardımlaşma istenirse her alanda çok çabuk meyvelerini verebilir. Bu dayanışma ile döviz tırmanması durduruluyorsa döviz toplanması da sağlanabilir. Tek çare aklın etrafında toplanmak!