Attila İlhan'a göre 'hain kotamız' yüksektir. Kamran İnan yıllar önce devlet birimlerinin verdiği resmi rakamı yayınlamıştı de inanamamıştım. Son zamanlardaki siyasi söylemlere baktıkça ülkemdeki 'hain bolluğundan' dehşete düşüyorum. Tam seksen milyon hain! Kim dehşete düşmez ki?

Nereden mi buldum bu rakamı; söyleyeyim hemen: Siyasetçilerin bir yarısına göre kendilerinin dışındaki herkes hain, öbür kısmına göre ötekiler hain. Milletin tamamını temsil etmek, en azından tamamını tarafsızlık içinde ve adalet üzere yönetmek iddiasındaki siyasilerin kendileri gibi düşünmeyenlere 'hain' damgasını yapıştırmalarındaki kolaylık geleceğimiz açısından hiç de iyi işaretler değil. Birbirini hain diye damgalayan insanların birbiriyle aynı düşmana karşı tam bir inanç sağlamlığı ile saf tutmaları nasıl beklenebilir?

Bir tarihte, seksen öncesinin o kanlı, kavgalı günlerinde Muzaffer Özdağ Ağabey 'rakibi çoğaltarak çoğalmak başarı değil' demişti de pek anlayamamıştım. Şimdilerde anlıyorum bu sözün ne anlama geldiğini, kendi saflarını tahkim etmek için saldırgan dil kullananlar aynı zamanda karşı mevzileri de tahkim ettiklerinin farkındalar mı acaba? 'Değiller' demek istiyorum 'olsalar yapmazlar' demek geçiyor içimden ama diyemiyorum, bu kadar net gerçeği o kadar insanın görmemesi mümkün mü?

Birinci Meclis zabıtlarını okuyorum zaman zaman, en amansız tartışmaların yaşandığı o Meclis'te, olmakla olmamak arasındaki o karanlık günlerde bile hatiplerin üsluplarına gösterdiği dikkat muhteşemdir. 'Efendiler, beyefendi, efendi hazretleri, paşa hazretleri, reis efendi hazretleri' o en amansız tartışmalardaki hitaplardan bazılarıdır. O Meclis'te bugün zabıtlarda okumaktan büyük üzüntü duyduğum, duyduğunuz küfürlere rastlayamazsınız. Ne oldu da biz böylesine birbirine yabancı ve hatta düşman hale geldik?

Bizim örfümüze, daha önemlisi iman ve itikadımıza göre 'sözün doğru olması yetmez, bir de güzel söylenmesi' gerekir. İstanbul beyefendisi ya da hanımefendisi yahut Osmanlı beyefendisi tabirleri uydurulmuş tabirler değildir. Bir cihan medeniyetinin asırlar içinde imbikten süzerek oluşturduğu bir insan tipidir. Ne yazık ki biz o medeniyete layık olamadık.

Elbet eleştireceğiz, yanlışları elbet açık açık söyleyeceğiz, yeri gelecek acımasızca da suçlayacak, yargılayacak ve mahkûm da edeceğiz ama saygıyı asla elden bırakmadan ve hain' damgasını insanların alnına gelişigüzel yapıştırmadan.

Bu satırlardan yola çıkarak sakın ola ki kimse 'bu memleket de hiç hain yok mu?' demesin. Olmaz olur mu; elbet vardır, tarih boyunca tüm milletler ve devletler öteki milletlerden hep hain devşirmek için oluk oluk paralar akıtmış ve istediği kadar da bulmuştur. Mesele bu damganın milletin yarısı tarafından öteki yarısına kolaylıkla vurulmasındadır. Mesele hele de daha düne kadar aynı yolu aynı amaçla ve inançla yan yana, kol kola yürüyenlerin ilk yol ayrımında hemen birbirlerine 'hain' damgasını yapıştırmasındaki kolaylıktadır. Bu damga ötekinin alnına yapışmasa da lekesi damgayı vurmaya kalkanın elinde hep kalacaktır.

Bu vatan hepimizindir ve bu coğrafyada vatan sahibi olmak zordur. Bölünmeye, parçalanmaya, düşman kamplara ayrılmaya gelmez bu topraklar. İnşallah gerek kalmaz ama yarın bir milli mücadele için 'kalk ve toplan' borusu çaldığında yanımızdakinden en ufak şüphe duymadan, en ufak bir gönül kırıklığı yaşamadan saf tutabilmemizin yolu bugünden birbirimize karşı kullandığımız dile azami ölçüde dikkat göstermemizden geçer. Bilelim ki -büyük kısmı itibariyle- bizden farklı düşünenler de bu vatanın evladı ve bu milletin bir parçasıdır.