Şenol Katkat dikkatimi çekti Facebook hesabındaki yazıyla, CHP kurultayındaki imza ile oylar arasındaki farklılığa. Ya da bir başka ifadeyle bir kısım delegenin imzasına, diğer bir kısım delegenin ise oyuna sahip çıkamayışına. Delegenin yarısı ya imza vermiş oy vermemiş ya da oy vermiş ama imza vermemiş, daha doğrusu ve-re-me-miş!

Bu korku ya da bu korkaklık demokrasi yolculuğumuzun bir türlü hedefe ulaşamamasının başlıca sebebidir ve bu kongrede atıla(maya)n imzalarla verile(meye)n oylar arasındaki fark bu korkunun en açık göstergesidir. Yaratılan ya da duyulan korku deyiniz; hiç fark etmez, korkan kadar korkutan da suçludur. Korkmak kadar korkutmak da ayıptır. Hatta korkmak ayıp bile değildir, insani bir duygudur, kimi az, kimi çok ama mutlaka korkar. Marifet korkmamak değil, korkuya meydan okumak ve korkuya rağmen hedefe yürümektedir. Aptallıkla kahramanlık arasındaki ince çizgi de tam budur.

CHP kurultayı siyasetin korkuya nasıl esir olduğunu ve ikiyüzlülüğün kurumları nasıl esir aldığını göstermesi bakımından ilginç bir örnektir. Tek değildir, korku hemen her siyasi yapılanmada ve de her kurumda giderek artırdığı bir egemenliğe sahiptir. CHP kurultay son örnek olduğu için meseleyi onun üzerinden irdeleyeceğim.

Kurultay'da 115 delege Muharrem İnce'nin, bin 130 delege ise Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan adaylığına imza vermiş. Muharrem İnce için imza veren iki delege daha seçimlere geçilmeden imzalarını geri çekmişler. İsteyen 'gerçeği görmüş ve hidayete ermişler' diye açıklayabilir bu davranışı isteyen de 'döneklik' diyerek. 48 delege ise hem Kılıçdaroğlu hem de İnce için imza vermiş. Ne şiş yansın ne kebap hesabı! Cehalet mi yoksa çaresizliğe bulunmuş akıllı bir çözüm mü, 'her ikiniz de bu makama layık değilsiniz' demenin bir başka şekli mi?

Kemal Kılıçdaroğlu 'mükerrer oyların Muharrem İnce'nin hesabına yazılmasını' istemiş. Bu oylar geçersiz, ama hesabına yazılmazsa Muharrem İnce aday olamıyor. Kılıçdaroğlu 'karlı dağdan kar bağışlıyor' ve güya demokrasi dersi veriyor topluma! Yarışarak kazanmış imajı uğruna geçersiz oyları bir talimatla geçerli kılıyor. Muharrem İnce de güya buna karşı çıkıyor 'istemem' diyor ama yine de bu mükerrer oylar sayesinde kürsüye çıkıp genel başkan adayı olarak konuşuyor ve de yarışıyor! 'İstemem ama yan cebime koy' misali.

Asıl ibretlik tablo da sandıklar açılınca ortaya çıkıyor. Adaylığı için 113 imza toplayabilen Muharrem İnce başkanlık için 447 oy almış. Yani gizliden oy veren 334 delege açıktan imza vermemiş/verememiş! 1130 oyla aday gösterilen Kılıçdaroğlu ise başkanlık yarışında ancak 790 oy almış. İmza veren 340 kişi oy vermemiş. Bunu nasıl açıklayacağız? İhanet mi, hidayet mi ya da baştan beri vurguladığım korku mu bu çelişkinin sebebi?

Bu korku ve bu ikircikli davranış sadece CHP'ye ve CHP'lilere has değil. Önemli bir kısmı mevcudu kaybetme korkusu ve olmayanı kazanma umudundan beslenen genel başkana ve çevresine biat duygusunu 'davaya sadakat' diye sunan anlayış demokrasimizin ve gelişmemizin önündeki en büyük engeldir. İnandığı gibi yaşayamayanların bir süre sonra yaşadıkları gibi düşünmeye başlamaları tüm mutlak güç sahiplerinin bildiği bir sosyal gerçekliktir ve herkes bu olguyu kendi çapında ve kendi egemenlik alanında alabildiğine kullanmaktadır.

Kendi camiasında demokrat olamayanların ülkede demokrasi öncülüğüne soyunması ya da kendi camiasında demokrasi kavgası veremeyenlerin ülkeye demokrasi getirmesi ya da o yolda yüreklice mücadele vermesi mümkün mü?

Bana göre CHP'nin bu kurultayı, Türkiye'nin bir türlü özlenen demokrasiye kavuşamaması ve muhalefetin bir türlü iktidar olamamasının çok önemli ipuçlarını taşıyor. Kongre öncelikle bu açısından ele alınmalı.