Peşinen belirteyim; derdim, diyanetin fetvalarını tartışmak ve hele de eleştirmek hiç değil; buna ne niyetim var ne de bilgim elverir. Derdim verilen fetvalar değil, verilmeyen fetvalar ya da belli bir fetva, 'adabı muaşeret' fetvası. Kısacası oturma kalkma fetvası da diyebiliriz. Fetva ya da hutbe, hangisi olsa makbulümdür ama ikisi bir arada olursa daha da makbulümdür.

Yaşlı, genç hiç fark etmiyor, toplu taşıma araçlarında bir oturuşu var ki erkek tayfasının, bir koltuğa sığmıyor mübareklerin bacakları, iki yana açıldıkça açılıyor, genişledikçe genişliyor ve sağında ve solunda kadın, kız kim varsa sıkıştırıyor, adeta eziyor, yaygın tabiriyle taciz ediyor. Yanı başındaki ve de kızı yaşındaki çocuğu sıkıştıran yaşlı erkekle annesi yaşındaki hanımefendiyi adeta ezen delikanlı bizim insanımız. Bir başka ifadeyle anne, kardeş, eş ve evlat sahibi. Yani bir başka trende, bir başka vagonda, bir başka otobüste kendi benzeri bir başkasının tacizine uğrama ihtimali olan bir kadının, bir genç kızın ya babası, ya kocası, ya da kardeşi.

Adabımuaşereti yani görgülü davranmayı, edepli oturmayı korkaklık diye sunmaya başladığımız günden beri giderek yaygınlaşan bu oturuş tarzı kadınlarımıza, genç kızlarımıza da sirayet etmeye başladı. Kabalık ve çirkinlik, zarafet ve güzelliği bastırıyor. Bir zamanların 'selamı kelamdan önce gören' ve karşısındakine çarpmamak için yolunu değiştiren insanımızın yerini selamsız, sabahsız ve de kuralsız tiplerinin alması ne acı.

Bu değişme, varisi olmakla övündüğümüz ecdat kültürüne de İslam ve Türk ahlakına da aykırı olsa gerek. Onun için' acaba Diyanet bu konuda bir fetva verir mi ola' diye soruyorum. Aslında sormuyorum, sorar gibi yaparak ve adeta yalvararak istiyorum. Daha da dindarlaşan ya da en azından öyle olduğu söylenen bir toplumun giderek adap ve edepten uzaklaşması, en azından böyle bir görüntü vermesi en fazla Diyaneti rahatsız ediyordur ya da etmelidir.

Sadece oturma şekli değildir bizi kendi temel değerlerimizden giderek daha da uzaklaştıran davranışlarımız. Arkadan gelip öne geçmek de bir başka bozuk davranış biçimidir. Kurnazlık ya da gözü açıklık sanılan hatta başarı olarak sunulan olay aslında insana saygısızlıktır, bir hakkın gaspıdır. Ne yazık ki o da yaygınlaşmaktadır.

'Bunca dert arasında yazacak bunu mu buldun?' diyenler olur mu bilmiyorum ama olma ihtimaline binaen hemen yanıtlayayım; evet, bula bula bunu buldum. Çünkü ben bunu çok ciddiye alıyorum. Her şey insana ve topluma saygıyla başlar, medeniyetler bu anlayışla kurulur ve bu anlayışın kaybolmasıyla da yıkılır. Cemiyet, daha geniş anlamda millet olmanın ilk şartı toplumun kuralarına ve mensuplarına karşı saygıdır.

Ne olur, birisi anlatsın, adap ve edep korkaklık değildir, adap ve edep 'güzel ahlakın' bir parçasıdır ve bizim Peygamberimiz 'güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir.' Onun ümmeti herkesten daha kibar, daha zarif ve hakka ve hukuka herkesten daha saygılı olmak zorundadır. O ümmetin en ileri medeniyeti olan Osmanlı Türk Medeniyeti 'selamı kelamın önüne' durduk yere almamıştır. Selamla başlayan sosyal ilişki karşılıklı anlayışla sürer ve gelişir.

Sevgili Diyanet mensupları ne dersiniz bir fetva verir, bir hutbe okur musunuz şu adap ve edep konusunda, işe toplum içinde oturma adabından başlayarak.