Roman yazmıyorsa bir adam ya da masal anlatmıyorsa ve de tarihçi olduğunu iddia ediyorsa tarihin gerçeklerine sadık kalmak zorundadır. Yalanla tarih bir arada olmaz. Tarih yalanları da yalancıları da er veya geç kulağından yakalar kendi adil mahkemesinin önüne çıkartır ve mahkûm eder.

Niye mi yaptım bu girişi, hemen söyleyeyim: Bir süreden beri Samsun'da tarihçi geçinen bir şahıs kamu kaynaklarıyla kentin ama ondan da önemlisi ülkenin tarihini aklınca ve keyfince sağından solundan tırpanlıyor, değiştiriyor ve tamamen yanlış bir Mustafa Kemal Atatürk imajının yerleşmesine vasıta oluyor. 'Vasıta oluyor' diyorum; belki de 'inşa ediyor' demem daha doğru olurdu ama onca yanlışına ve çarpıtmasına rağmen hala ucuz şöhret ötesinde bir art niyet isnat etmek istemiyorum. Bu benim adap ve ahlak anlayışıma uymaz.

Haberim yoktu, bir genç kardeşim görmüş, o söyledi; bir bildiri yayınlamış Samsun halkına. Yeni de değil, beş altı ay öncesine aitmiş. Hala, Mustafa Kemal Atatürk'ün henüz Atatürk soyadını almadan önceki günlerde 25 Mayıs 1919 günü Samsun'dan Havza'ya giderken Bağdat Caddesi'nden değil Unkapanı Yokuşu'ndan geçtiğini öne sürüyor ve kendince bazı deliller gösteriyormuş! Bu delilleri de hemen hepsini kamu kesesinden bastırdığı yanlışlarla dolu kitaplarında tarihi nasıl çarpıttığını önümüzdeki hafta uzun uzun ve oldukça detaylı yazacağım.

Hazret, duyurusunda Unkapanı yolunun 'Ege, Mersin ve ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİNDEKİ KONUNUN UZMANLARINCA saptandığını' öne sürüyor ama bir uzman adı vermeden. Kim, nerede ve ne zaman onaylamış? Böyle bir onay varsa bu iddiayı öne süren insana düşen ilk görev hem onay belgelerini göstermek hem de onay sahiplerinin isimlerini açıklamaktır. Ama hazret, ne bir belge sunuyor ne bir isim açıklıyor. Çünkü yok; olmayan şey açıklanamaz ki, gösterilemez ki?

Ben şu Mersin ve Ege Üniversitesi hocaları kimlerdir bilmiyorum, tanımıyorum ama Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nin tarih ve coğrafya hocalarının büyük kısmını tanıyorum, zaman zaman sohbet ediyor, ilim ve irfanlarından nasipleniyorum. Bu konuda ne düşündüklerini de iyi biliyorum. Hatta ben bu akademisyenlerin bazı tarih kalpazanlarıyla bir arada bulunmamak için İstanbul'a yapılan bir tarih gezisine önce niye katılmadıklarını daha sonra nasıl katıldıklarını da iyi biliyorum.

İster gerçek bir tarihçi olsun, ister jiletçi tabir edilen kısmında yer alsın herkes iddiasını belgeyle ispatlamak zorundadır. Meşhur mantık ve hukuk kuralıdır 'maruf ve mutadı ispata gerek yoktur. İspat yükü aksini iddia edendedir.'

Devletin 'olağanüstü yetkilerle donatılmış bir askeri müfettişini, devletin bilinen maruf ve mutat yolu dururken hem de 'Pontus çeteleri korkusu' gibi saçma ve küçültücü bir gerekçeyle bir başka yoldan götürmeye kalkanlar fantezilerini belgelendirmedikleri sürece benim elim yakalarında olacaktır. Bu milletin parasıyla bu milletin tarihinin çarpıtılmasına bu millet seyirci kalmaz, kalamaz.

Bu konu şimdilik bu kadar ama önümüzdeki hafta boyunca bu konuyu bütün detaylarıyla ve belgeleriyle yeniden gündeme taşıyacağım. Tarihimiz bizim ortak değerimizdir, kalpazanlara teslim edilemeyecek kadar da önemli ve muhteşemdir.