Yaşarken yapılan tüm suçların cezaları, bu dünyada çekilecektir. Tabiatıyla inananlar için söylüyorum, öbür tarafta ise Allah’ın sorgusu, cezası ayrıdır. Bir şehre tufan gibi yağmur yağar, o şehrin zenginlerinden birisinin tüm hayvanlarını ve mandırasını seller alıp götürür. Komşunun çocuğu babasına bunun nasıl bir şey olduğunu sorunca; babası “oğlum, o adam servetini sudan kazanmıştı” der. Bir rivayete göre, Joseph-ignoce Guillotin’in, icat ettiği giyotin ile idam edildiğidir. Bazı rivayetle normal olarak öldüğü yönündedir. Yalnız, giyotin ile idam kararlarını verenlerin, daha bu kararlarının mürekkebi kuramadan giyotinde can verdikleri gerçektir. Lütfen, kanunlarda yazılı olan maddelerle kafanızı yormayınız. Onlar insanların yaptığı kanunlardır, onların üzerinde de bir ilahi adalet vardır ki, o asla unutmaz ve ihmal etmez. Belki zamanlaması biraz geç olabilir. Ama, mutlaka tahakkuk eder, ondan kaçış yoktur. Dünya dediğimiz bu trajikomik sahnenin arkasını görenler, bilirler, bilenlerdir.
Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarının altın savcıları, Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç, birer vatan haini suçlular veya hırsızlar gibi yurtdışına kaçtılar. Kim bilir, belki de kaçırıldılar. Zira, haklarında yakalama kararı çıkmadan saatler öncesinde, önce Azerbaycan, daha sonra Ermenistan’a kaçmalarına hayret etmemelidir. Şimdi de Almanya’da olduğuna dair bilgiler gelmektedir. Devlet kırmızı bültenle arananlar listesine girmesi için gayret sarf etmekle birlikte; bana göre buna hiç lüzum yoktur. Zira, eğer utanmaları var ise, ülkeyi terk edişlerinin utancı onlara yeter. Aralarında devrin genelkurmay başkanı da olmak üzere, kumpasın bir parçası olarak yüzlerce kişiyi tutuklayan ve kimilerinin ölümüne neden olanların ahı elbette, ömürleri boyunca onları takip edecektir. Bilirsiniz, makine ustaları, makineleri temizlemek için üstüpü denilen liflerden ibaret bir temizlik maddesini kullanır. Daha sonra da bunları çöpe atarlar. Hak ve adaletten ayrılarak kimilerinin etkisi ile karar verenlerin, kullanıldıktan sonra bir üstüpü gibi atılmaları, hakkın tecellisidir. İnanın binlerce, yüzbinlerce emniyet görevlisinin yapamayacağını ilahi adalet tecelli ederek yerine getirir. Asla bundan kurtuluş da yoktur. Kullanıldıkları zaman, bu dağları ben yarattım edasıyla gezinenler, ağızlarındaki ifadelerinde, Türkiye’nin sahibi gibi ifadeler kullananların, geldikleri duruma bir bakınız. Tevazu ve hak üzerine olmak, erdemlerin en güzelidir. Yalnız, maddenin her türlü faziletin önüne geçtiği günümüzde, erdemli hareketlerin getirisi olmadığı gibi, enayilik olarak vasıflandırılmaktadır. Şunu açık olarak burada açıklamak gerekir ki, bir ülkedeki enflasyon, yoksulluk, az gelişmişlik gibi olumsuz hususların üstesinden gelebilirsiniz. Yalnız, o ülkede adalet; hak üzere çalışmıyor ise, bir şey yapmanız mümkün değildir. İşte bunun için, Mustafa Kemal Atatürk “Adalet mülkün temelidir” demiştir. Eğer adalet yok ise, hiçbir şey yoktur. Şimdi bir de bu günlerde adalet ve hak kavramlarını kendilerine göre yorumlayarak, çarpıtanlar var. Bunlar adalet üzerinde ne şekilde oynarlarsa, oynasınlar; adalet ve hak, kendi usulünce tecelli edecektir. Şu anda benim elimde nasıl olsa güç var, istediğimi yapabilirim, anlayışı ile birçok şey yapılabilir. Bunun için de adalet sizin yakanıza gücünüz dolayısı ile yapışmayabilir. Fakat, bütün bunların yerinde kalacağını düşünmek ise büyük bir hatadır. Biraz sabır göstererek beklemek yeterli olacaktır. Zira, ilahi adalet hükmünü icra edecektir. Devleti idare edenlerin hak ve adalet üzere olmaları temennisi ile saygılarımı sunarım.