Sayın Cumhurbaşkanımız konuştuktan sonra ne kadar salyangoz kafalı varsa kulaklarını çıkarıp konuşmaya başladı.

Kur'an-ı Kerim'den bir ayetin anlamını veremeyecek kadar Arapçadan yoksun prof unvanlı ilahiyatçılar medyada boy göstermeye başladı..

Hani, Sayın Cumhurbaşkanımız topu ilahiyatçılara atmıştı ya.

Onlar da 'meydan bizim' diyerek atıldılar arenalara.

Koca bir rektör, 'İslam, akıl dinidir' diyor bir televizyon programında.

Sayın Rektör Bey, 'İslam akıl dini değil, akla hitap eden ve akl-ı selimin kabul edeceği emir ve yasakları koyan' bir din olduğunu ya bilmeli yada konuşmamalıdır.

Gelelim İlahiyatçılara:

İlahiyatçılar tefsir biliyorsa Hadis ve Fıkıh, Hadis biliyorsa Tefsir ve Fıkıh bilmez. Hatta bilmesinin gereğine inanmaz. Bir prof. bozuntusunun Hadis bilimleri için, ' tarihin çöp sepetine' deyişini hiç unutamıyorum:

Bir ateist ve kasıtlı müsteşrik ancak bunu söyleyebilir. Dürüst ve namuslu müsteşrikin söyleyemediğini bu toprakların mahsulü söyleyebiliyor.

Bundan müctehid olur, değil mi?

İctihad yapacak müctehidler öncelikle ve daha ilk baştan Arapça'ya hakim olmalıdırlar.

Örneğin; Sarf, Nahiv, Belagat, Edebiyat,Meani, Beyan vb gibi ilimleri bilmelidir. Arapça konuşmak, Arapça bilmek demek değildir. Bir de Kur'an, Hadis ve diğer ilimler var.

Sahip olduğu vahiy diliyle(Arapça)doğrudan vahye muhatap olamayan Türkçe ve İngilizce yazılmış kitaplardan okuyarak İslam'ı anladığını ve bu konuda ictihad etmeye kendisini yetkili gören müctehid taslakları aslında anladıkları ya İngiliz'in yada Türk'ün pazarladığı dinden başkası değildir.

Bizimkiler de İslam adına kendi anlayışlarını pazarlayanlardır. Böyle bir davranış fikir namusu ile de bağdaşmaz. Belirtelim ki, biz Müslümanlar olarak her devirde içtihada önem verdik:

Nitekim İslam Anayasa Hukukunun kaynaklarından birisinin ' tarihi süreçte İslam alimlerinin yaptıkları ictihadların' olduğunu kabul etmemiz bunu göstermektedir.

İlerleyen günlerde konu ile ilgili yapıcı ve yıkıcı örnekler üzerinde durma umuduyla selam ve sevgiler…