Hüseyin Nihal Atsız'ın 1944'de yaptığı savunmayı okuduğumda gençliğimin ilk basamağındaydım, okudum, çarpıldım, hayatımı vakfedeceğim bir büyük ideale beynimden ve yüreğimden yakalandım. Ne muhteşem bir savunmaydı ve ne yiğit bir duruştu Atsız'ın mahkeme karşısındaki duruşu. 'Muhterem heyet-i hakime, sizlerden adaletin tecellisini istemiyorum. Zira bir ülkede adalet varsa ben istesem de istemesem de tecelli eder. Şayet bir ülkede adalet yoksa ben istesem de tecelli etmez. Onun için sizlerden adaletin tecellisini değil, kararınızı bir an önce vermenizi istiyorum' diyor ve 'vereceğiniz karar mahkûmiyetim yönünde olursa Türkçülük davasından alacağım bu mahkûmiyet evlatlarıma bırakacağım manevi miras zincirinin en şerefli halkası olacaktır' diye de ekliyordu.

Sokrates'in M.Ö.399'da Atinalıların önünde yaptığı savunmayı okuduğumda ise yarım asrı epey geride bırakmıştım. Artık heyecanlanacak yaşta değildim ama onun hakkını da teslim etmeliyim ki o da, savunması da oldukça yiğitçe idi. Ölüme göz kırpmadan giden bir bilgenin, hayır sadece bir bilgenin değil, inanmış bir bilgenin tavrı vardı. Yargılanma sırasında da yiğittir, ölüme mahkûm olduktan sonra da, ölüme giden yolda da.

''Bir yargıcı bilgilendirerek ikna etmektense, ona yalvararak berat etmeye çalışmak bana pek adil gelmiyor. Yargıç, adaleti lütuf gibi dağıtmak için değil, yasalara göre hüküm vermek için o mevkie getirilir. Hatta hoşuna gidene lütufkar davranacağına değil, yasalara göre karar vereceğine yemin eder. Bizler sizi yeminlerinizi bozmaya alıştırmamalı, sizler de buna alışmamalısınız, çünkü bu durumda siz de, biz de tanrıların emirlerine karşı gelmiş oluruz. Atinalılar, karşınıza geçerek doğru, adil ve dine uygun bulmadığım şeyler yapmamı benden beklemeyin' der.

Ölüme mahkûm olduktan sonra da yiğittir. 'Kendimi şimdi savunduğum şekilde savunduktan sonra ölmeyi, yalvarıp yakararak ölümden kurtulmaya yeğ tutarım' diye konuşur mahkeme huzurunda. Şu sözler de ölüme mahkûm olduktan sonra yaptığı savunmadandır:

'Ölümden sakınmak o kadar zor değildir, zor olan kötülükten sakınmaktır, çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar. Yaşlı ve ağır olan ben, ağır hareket eden ölüme yenildim, hızlı ve kötü olan suçlayıcılarım ise daha hızlı olan kötülüğe yenildiler. Şimdi ben, sizler tarafından ölüme mahkûm edilerek buradan ayrılırken, onlar doğruluk tarafından fesatlık ve haksızlığa mahkûm edilerek ayrılıyorlar. Ben kendi cezama, onlar da kendi cezalarına katlanacaklar. Belki de öyle olması gerekiyordu, bu yüzden iyi ki öyle olmuş diyorum.'

Sizce insana yakışan hangisi; ağır hareket eden ölüme mi, yoksa hızlı koşan kötülüğe mi yenilmek?