Çanakkale Savaşları, bizim için büyük bir zafer; bazı sömürge Müslüman ve Hıristiyan halklar içinde bir uyanışın işaret fişeğidir ...

İngilizler; Hindistanlı ve Kuzey Afrikalı Müslümanları, halifenin Almanlar tarafından kaçırıldığını ve bu yüzden savaşa gittiklerini söyleyerek kandırmıştı…

Avusturalyalı ve Yeni Zelandalıları da Türklerin 'barbar' olduklarına inandırarak gemilere bindirmişti…

Çok ilginçtir…

En yoğun çarpışma sırasında, ezan sesleri yükseldiğinde taraflar ateşi kesiyor, siperlerden dualar yükseliyordu…

O zaman anlaşılmıştı İngiliz'in çirkin oyunu…

"Anzak askerleri" de göğüs göğse geldikleri Türklerin yiğitliğini esir alındıkları zaman görmüş, İngilizlerin oyununa geldiklerini anlamıştı…

Sonrasında ' Bizim ne işimiz var burada?' sorusunu sormuşlardı ama İngiliz sömürgesi olduklarını unutmuşlardı…

Elbette, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1934 yılında Anzak askerlerinin annelerine yazdığı mektup, bu süreç içinde çok anlamlıdır...

"Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.'

Savaş sonrası ülkelerine dönen askerler, Çanakkale Savaşları ile ilgili anılarını yazdı...

Yabancı istihbarat servislerinin müdahalesiyle yazılan ve bir elin parmaklarının sayısı kadar olanların dışında, hiç birinde Türk askerinin insanlık dışı davranışından söz edilmedi…

İşte Fransız Generali Birdges'in yurduna döndükten sonra yazdığı anı...

Bu öykü; 'Yalan' politikasıyla Türk askerini Afrin'de sivilleri öldürdüğünü öne süren emperyalistler ve işbirlikçilerine "kapak" olsun!..

***

'Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilir. Hiç unutmam. Savaş sahasında dövüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az önce Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık: "Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?"

Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: 'Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.'

Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşların donduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı Az sonra ikisi de öldü…'

***

Dün, dedemin iki kardeşinin de şehit olduğu o onur savaşının 103. yıl dönümüydü... Bugün de aynı ruh ve aynı inançla yiğitlerimiz savaşıyor.

Ülkenin bağımsızlığı ve bekası için yapılan mücadelelerde şehit düşenler ile hayatta olmayıp Hakk'a yürüyen gazilerimize Allah'tan rahmet diliyorum…

Yaşayan gazilerimize de acil şifa dileklerimle, en içten saygılarımı sunuyorum...

***

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...