Batının Doğuya hala bir sömürge kültürü algısıyla yaklaşması batı açısından zihniyet yansımasının biçimselliği olsa da; Doğunun duruş, tepki ve ifadesinin bir hak ediş öyküsünü de içerir. "Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." hadisi başta olmak üzere öğreti bütünlüğünün hayat bulmuş olmaması sonuç olarak sömürge olmaya itmiştir. Kendin olamıyorsan kaçınılmaz olarak boyunduruk altında olacaksın. Mevcudiyetinden saklanıp komplekse kapılıyorsan öteki olacaksın. Kendini güçsüz, sana hükmetmeye çalışanları güçlü göreceksin. Tıp kı, bu gün ABD yi yenilmez görüp peşin teslimiyetleri olanlar gibi. Oysa Doğu, başarının ve batının ifadesiyle şöhretin ta kendisidir. Onun için onbin km öteden geliyorlar. Öyle diyordu Napolyon Mısır'ı almak için yola çıktığında; 'Büyük şöhretler ancak Doğu'da elde edilir. Avrupa (bu iş için) çok küçük…'

Sn. İbrahim Kalın'ın 'Ben, Öteki ve Ötesi' üst başlığı, İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş alt başlıklı çalışmasında aktardığı üzere henüz 28 yaşında olan ve İngilizlere karşı harekete geçe­rek büyük bir donanmayla İskenderiye'ye giden Napolyon, İskenderiye ordugahında, Fransa Cumhuriyeti'nin kuruluşunun (6. yılı olan) Messidor ayının 13. gününde, yani Hicrî (1213 yılının) Muharrem ayının sonunda (2 Temmuz 1798) Arapça bir ferman kaleme aldırır ve şöyle der: 'Rahman ve Rahîm Olan Allah'ın Adıyla. Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun bir oğlu olmadığı gibi mülkünde ortağı da yoktur. Özgürlük ve eşitlik ilkesi üzerine kurulu olan Fransız Cumhuriyeti adına, Fransız ordu­larının başkumandanı General Bonapart, uzun bir süredir Mısır üzerinde sulta kuran sancakların, Fransız topluluğuna karşı kötü ve aşağılayıcı bir şekilde davrandığını, tüccarlarına her tür eziyeti yaptığını, bundan dola­yı da ceza vaktinin geldiğini bütün Mısır halkına ilan eder. Ne yazıktır ki Gürcistan ve Çerkez dağlarından getirilen bu Memlükler, yeryüzünün en güzel beldesinde asırlar boyunca fecr ü fesad içerisinde hareket etmişlerdir. Fakat alemlerin Rabbi olan Allah, artık onların hük­münün sona ermesini takdir etmiştir. Ey Mısırlılar! Size benim buraya dininizi ortadan kaldırmak için geldi­ğimi söylüyorlar. Bilin ki bu bir yalandır ve bu tür sözlere değer verme­yin. Onlara şunu söyleyin: Ben buraya sizin haklarınızı zalimlerin elin­den almak için geldim. Ve ben Allahu Teala'ya Memlüklerden daha faz­la kulluk eder, O'nun peygamberi Muhammed'e ve kitabı Kur'an-ı Kerim'e onlardan daha fazla hürmet ederim.

Onlara aynı zamanda şunu söyleyin: Allah katında bütün insanlar eşittir. Üstünlük ancak akıl, fazilet ve ilimledir. Fakat insanları üstün kılan bu akıl, fazilet ve ilimden Memlükler ne nasip almışlar ki bu dünyada hayatı tatlı kılan her şeye sadece onlar sahip olmak istiyorlar? Nerede münbit bir toprak bulunsa, Memlükler el koyuyor. En güzel köleler, en iyi atlar, en güzel yurtlar hep Memlüklere ait oluyor. Eğer Mısır diyarı Memlüklerin mülkü ise, o zaman onlar da Allah'ın emrettiği vergiyi ödesinler. Fakat alemlerin Rabbi, insanlara karşı merhametli ve adildir. O'nun yardımıy­la bu günden itibaren hiçbir Mısırlı önemli mevkilerden men edilmeye­cek, onlar arasından akıllı, adil ve ilim sahibi kişiler kendi işlerini yöne­tecek ve böylece bütün halkın işleri adaletle yapılacaktır. Eskiden Mısır topraklarında büyük şehirler, geniş kanallar ve canlı bir ti­caret vardı. Bütün bunları yok eden, Memlüklerin hırs ve despotluğun­dan başka bir şey değildir. Ey kadılar, şeyhler ve imamlar! Ey Şurbeciyya ahalisi! Halkınıza şunu söy­leyin: Fransızlar da sadık Müslümanlardır. Ve bununla uyumlu olarak on­lar Roma'yı işgal etmiş ve Hristiyanları İslam'a karşı savaş yapmak için kışkırtan Papalık merkezini yerle bir etmiştir. Daha sonra Fransızlar Mal­ta adasına gittiler ve Müslümanlara karşı savaşmak için Tanrı'dan emir aldıklarına inanan Şövalyeleri oradan kovdular. Dahası Fransızlar, ken­dilerini her daim Osmanlı Sultanı'nın -Allah onun saltanatım daim kıl­sın- en sadık dostu, düşmanlarının en yaman düşmanı olarak ilan etmiş­tir. Buna karşılık Memlükler, Osmanlı Sultanı'na itaat etmemiş ve emir­lerini yerine getirmemişlerdir. Aslında onlar kendi hırslarından başka hiç­bir şeye itaat etmemişlerdir…

Devamından da anlaşılacağı üzere; bu gün serdedilen mücadelenin arka planını oluşturan kimlikli kişilikli bir duruşa karşı oluşların, haçlılara 'sizin dininize dokunmazlar' diyerek Müslümanları haçlı ordularına zihin ve güçlerine teslim eden alçakların, Sevr Sevicilerin, antiemperyalist çemberde görünüp bütünüyle çember dışına çıkabilen bizatihi emperyalist roldaşların, biçimsel batı sömürgeciliğinin bir unsuru olduğu apaçıktır.

Fermanın devamını okuduğunuzda Mondros Müterakesi şartlarına benzerlikten tutun da günümüzün uluslararası ilişkiler masasında olup bitenlerin ayniliği hepinizi şaşırtacaktır.

Güzel günlere uyanın

Sağlıcakla kalın