Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki günkü konuşması doğru anlaşılır ve doğru değerlendirilirse, o konuşma bu ülkenin tarihi ve değerlerinin tanımlanması açısından bir dönüm noktası olur. Umarım ki Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu açıklamasından sonra, tarihi ve milli değerleri tahrif etme yarışındaki kendini bilmezler artık susarlar ve onlar tarafından pervasızca, hatta hayasızca uydurularak ve dillendirilen yalanlar ve iğrenç iftiralar da son bulur.

Ak Parti'nin Pendik ilçe kongresi ve Ayasofya'daki Yeditepe Bienali'nde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gezi olaylarından AKM'nin yıkılmasına, bazı kimselerin yurt dışında yaşamak istemesinden Kemal Kılıçdaroğlu'na kadar birçok konuya değindi. Sözleri arasındaki iki cümlelik bir ifade var ki, bence o iki cümle son yılların en önemli iki cümlesidir ve birileri tarafından ısrarla ve inatla kanatılan bir yaraya merhemdir. O iki cümle kelimesi kelimesine, noktası virgülüne aynen şudur: 'Gazi Mustafa Kemal, yerliydi. Gazi Mustafa Kemal, milliydi.'

Bu sözler doğru olduğu kadar, dillendirenin ismi, sıfatı, makamı ve kişiliği açısından da son derece önemlidir ve bugüne kadar yapılan birçok tezvirata, yalana, yanlışa, isnat ve iftiraya 'dur' komutu yerine geçecek tesir gücüne sahiptir. Hem bir hakkın teslim edilmiş olması hem de etkisi tartışılmayacak bir makamın ve şahsiyetin ağzından çıkması açısından bu ifadeler beni son derece mutlu etmiştir. Bu büyük milletin hangi evladı Milli Mücadele'nin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hakkının teslimine sevinmez ki?

Sevinmem salt bir hakkın teslimine değildir, aynı zamanda tarih üzerinden yaratılmak istenen düşmanlaşmaya da dur denilmesinedir. Aslında Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu ifadesini sadece Mustafa Kemal Atatürk'le sınırlı tutmamak gerekir. Bu ifade Gazi Mustafa Kemal'in şahsında tüm Müdafaa-i Hukuku ve Milli Mücadeleye atılan çamurlara da 'dur' demek ve onların hakkını da teslim etmektir.

Bugün bize düşen görev, hayatlarının en güzel günlerini, Sarıkamış'ın dondurucu soğuğundan Kanal'ın yakıcı sıcağına, Balkanların sarp coğrafyasından Libya'nın engin çöllerine, Kafkaslardan Galiçyalara bir büyük coğrafyada vatan, millet, din ve devlet uğruna cephelerde tüketen, ölenleri şehit, kalanları da gazi olan o kahramanlar neslinin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilmektir. Bunu yapmıyorsak veya yapamıyorsak(!) bile hiç olmazsa susmaktır.

O muhteşem 'Bayrak' şiirinin büyük şairi Arif Nihat Asya 'Şehitler tepesi boş değil' diye başlayan bir başka şiirinde 'Destanını yapmış, kasideye kanmış. /Bir el ki; ahretten uzanmış, /Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler! /Öpelim temizse dudaklarımız, /Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız. /Rüzgarını kesmesin gövdeler / Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler' der.

Hem Cumhurbaşkanının dünya görüşünü ve siyasi tercihi paylaştığını öne süren hem de Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları hakkında ileri geri konuşanlar, Sayın Cumhurbaşkanının bu sözlerinden sonra size sadece susmak düşer. Susar mısınız lütfen?